1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Faşist İran rejimi ve İdam.

MesajGönderilme zamanı: Pzr May 16, 2010 4:20 pm
gönderen azad_26

Resim


Günümüz yönetimlerinin özellikle siyasi muhaliflere yönelik idam cezası uygulaması, sadece kendisini İslam'a refere eden ülkelere ait bir durum değildir.
Çin, ABD gibi ülkelerde de insan hakları savunucularının itirazlarına rağmen uygulanan bu ceza, Suudi Arabistan, İran gibi ülkelerde de yeterince tartışmaya açılmamaktadır.
Tartışmadan kaçınılmasının önemli nedenlerinden birisi, idamın bizzat Kur'an'da vaaz edilen bir cezalandırma biçimi olduğu iddiasına dayanmaktadır.
Peki gerçekten durum böyle midir? Yani idam uygulaması Allah'ın emri mi mevcut rejimlerin politikası mıdır?
Fıkıh kitaplarında ele alınan kısas konusunun bugünkü idam uygulaması ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığını en başta ifade etmeliyiz.
Zira kısas, yani işlenen suçun aynısının suçluya uygulanması idam cezası ile kıyaslanabilecek bir durum değildir.
İslam hukukunda kısas cezasının ön görüldüğü iki suç söz konusudur.
Bunlardan birisi zina diğeri adam öldürmedir.
Her iki fiilde de suçun sabit olması iki koşula bağlanmıştır.
Birincisi failin işlediği suçu itiraf etmesi diğeri ise olayla ilgili dört şahit bulunmasıdır.
Yani suçun işlenmesi sırasında dört kişinin kişiyi rahatça tanıyabilecek mesafeden görmüş olmaları gerekir.
Dahası bu dört kişinin sözlerine güvenilir olması ve kamuoyunda ahlaki olarak haklarında bir şaibe bulunmaması şartı bulunmaktadır.
Bu şahitlerden birisinin daha önce yalan söylediğine dair bir iddia varsa bu ceza uygulanamaz.
Osmanlı padişahlarından Yıldırım Beyazıd, bir mahkemede şahitlik yapmak istediyse de namazlarını camide değil sarayda kıldığı için şahitliği kadı tarafından kabul edilmemiştir.
Kısasın uygulanabilmesinin bir diğer şartı da mağdurun velisinin sabit olması ve varislerinin bu cezanın suçluya uygulanmasını talep etmiş olması gerekir.
Devlete karşı işlenen suçlar bu durumda kısas konusu olabilir mi sorusunu, ilgililerin takdirine bırakıyorum.
Özetle İslam fıkhında yer alan ve uygulaması oldukça zor olan kısas cezası, esas itibarı ile caydırıcı niteliği ile ön plana çıkmaktadır.
Oysa bugün uygulanan idam, tam bir siyasal baskı aracı olarak rejim muhaliflerine yönelik bir tavrı yansıtmaktadır.
Başta insan hakları savunucuları olmak üzere İslami kimlikleri dolayısı ile İran'da uygulanan idam cezasına karşı çıkmayı Allah'ın emrine karşı çıkmak gibi yorumlayanların son günlerde yaşananları bir kez daha masaya yatırmaları gerekmektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında İstiklal Mahkemeleri eliyle uygulanan ya da 12 Eylül yönetiminin gerçekleştirdiği infazlar nasıl dini gerekçelerle savunulamazsa, bugün İran'da uygulanan idam cezaları da Allah'ın emri sanılarak meşrulaştırılamaz.

Faşist İran rejimi tarafından idam edilen

Ferzad Kemanger,

Ferhad Wekilî,

Şîrîn Elemhulî Atêşga ve

Elî Heyderiyan isimli tutsakların Ey Raqib marşı okuyarak idam sehpasına çıktıkları öğrenildi.


Şimdide POLATSOY arkadaşın yazdıklarına bir göz atalım…

Dünya egemen güçleri, ezilen ve sömürülen halkların haklarını savunan örgütleri terörist olarak isimlendiriyor ki, hiçbir kimse o ezilen ve sömürülen halkların hakları konusunda ses çıkaramasın.
Ağzını açtığın zaman, hemen terörist damgası yiyorsun ve anında jet bir şekilde davalar açılıyor, sonuç, tabi ki işkence ve hapis, ya da bu günkü gibi, işkence hapis ve idam.


Resim



Kürdün kaderimidir bu, yoksa sömürgeci ideolojinin bir yansıması mı?
Sömürgeciler, teröristlik yakıştırmasını öyle ustaca kullanıyorlar ki, Kürt adına yazar ve çizerler ne diyeceğini şaşırıyor.
Şimdi PKK için, Kürt Özgürlük Hareketi desek ve kürdün hakkını savunuyor desek, işte al sana ardı arkası kesilmeyen davalar.
Niye peki? Çünkü PKK, ABD tarafından tüm dünyada terörist örgütler listesine konmuşta ondan.
TV programları yapılıyor ve arenalarda Kürtlere söz hakkı veriliyor, deniliyor.
Kürt başlıyor “A” demeye, ardından enkırmen başlıyor, lütfen terörist bir örgütün ismini, halk kahramanları olarak lanse etmeyin.
Kürt diyor PEKEKE, diyor sen neden PEKEKE diyorsun, PEKAKA diyeceksin.
Kürt diyor insanlık, barış, halkların kardeşliği, hemen diyor hayıııır, PEKAKA terör örgütüdür diyeceksin, bu ve buna benzer bin bir türlü alçaltıcı engelleme ve ayak oyunları, sömürgecilerin figüranları tarafından tekrarlanıyor.

Ferzad Kemanger
Resim


Şimdi TV’lerden ve haber ajanslarından 4 PJAK’lı tutsağın idam edilişlerini okudum.
Bir Kürt olarak TV’lere çıkıp bas bas; ey insanlık, ey dünya, neden sessiz kalıyorsunuz bu idamlara, diye haykırsam, hemen birileri çıkıp diyecek ki, sen PEKAKA’lı mısın, sen PJAK’lı mısın, yoksa sen Milliyetçi’misin.
Kürt halkı vicdansızlaştırılmaya, onursuzlaştırılmaya ve silik, bitik, verimsiz, heyecansız, arayışsız bırakılmaya ve insanlık mücadelesinden kopartılıp, bireysel-bencil yaşama itilmeye çalışılıyor.
Suudi Arabistan’da adı bir olaya karışan ve sonu idam olan Türk için, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül devreye girip, görüşmelerde ve karşılıklı hediyelerde bulunuyor ve kurtarıyor, kendi ırkından olan Türk vatandaşını.
Elbette güzel bir davranış içerisindedir, kimse ama hiç kimse istemez bu tarz idam cezalarının hele hele infazının gerçekleşmesini.
Ancak mesele Kürt olunca neden bu şahsiyetlerden ses çıkmıyor.
Ya da bırakalım gülleri de, biz kendimize bakalım; beş yüz elli, Kürt Yezidi katledildiği zaman, Federe Kürdistan yöneticilerinden gık bile çıkmadı, yine buna benzer birçok olay yaşandı ama maalesef dünyanın zenginleri arasında olmaktan onur duyan Barzani ailesinin fertleri, gözlerini kapadı, kulaklarını sağır eyledi.
Ha keza Talabani ve diğer Kürt örgüt temsilcileri de aynı durumdadır.
Bu ne biçim yönetim anlayışıdır , bu ne gerzekliktir !


İhsan FETAHİYAN
Resim

İşte görüyoruz, kürdün kılına zarar geldiği anda ortaya çıkan ve bas bas bağıran tek bir örgüt var, o da PKK yani PEKEKE’dir.
Şimdi bir Kürt yurttaşı, İran’ın zulmüne ses çıkaran PEKEKE ile aynı görüşte olduğu zaman ne olacak, hemen damgayı yapıştıracaklar, ne diyecekler, yok efendim sende PEKAKA’lı sın, öyleyse sende teröristsin.
İnsanlığı savunanların terörist olmadığı gerçeği ortadayken, katliam ve sömürüleri kürde reva gören sömürgeci egemen kapitalist modernitenin savunucuları ve bunlara çanak yalayıcılığı yapan unsurlar, en büyük insanlık düşmanları ve teröristtirler.
Dört PJAK’lı Kürt yurttaşı İran Faşist rejimİ tarafından vahşice katledildi, ne bir İslami, nede insani hiçbir örgüt bu yaşanan katliama ses çıkarmıyor ve üstüne üstlük kürdün de ses çıkarmamasını istiyorlar.
Sizin müslümanlık din anlayışınız bumudur.
Müslümanlıkta zulüme karşı sessiz olun diye bir ayet var mı ey müslümanlar, neden sesinizi çıkarıp bu vahşete karşı çıkmıyorsunuz?
Sömürgecilerin kürdü yalnızlaştırma oyunlarından bir tanesi, var olan Kürt kurum, kuruluş, örgüt ve şahsiyetleri terörist ilan etmek, böylelikle yalnızlaştırmak ve marjinal hale getirip tasfiye etmektir. Filistin’de katliam yaşanıyor, hemen İsrail’e karşı gösteriler düzenleniyor, Türkmenler, Çin ülkesinde baskılara uğruyor, hemen boykotlar vs.ler yaşanıyor.
Çok güzel eylem ve tepkiler olduğunu söyleyebilirim, ancak aynı insanlar neden acaba Kürt, zulüm, işkence, baskı, sürgün, asimilasyon ve soykırıma tabi tutulduğunda tepki gösterip eyleme kalkmıyorlar.
Korkuyorlar mı?
Hayır.
Peki ya nedendir?
Büyük bir çelişki.
Ne çelişkisi?
İnsanlık çelişkisi.
Suç kimde?
Tabi ki sömürgeci anlayışta ve kendini kuzu yerine koyan zavallı halklarda.
Peki, sonuç ne olmalı?
Tabi ki insanlıkta ısrar, direniş ve başkaldırı.
Kime?
Tabi ki sömürgeciye.
Öyleyse ben buradan haykırıyor ve diyorum ki, eeeyyyy sömürgeciler ve onun çanak yalayıcıları, dün de kıydınız kürdün canına, dört idamla bugünde kıydınız, kan emmeye doymadınız, doyacağa da benzemiyorsunuz.
Kendi sonunu hazırladığının farkında bile olmayan İran, yeni yeni halepçelerin peşindedir.
Biz insanlık, bu tarz idam ve infazlara sessiz kaldığımız anda daha nice katliamları hem de onursuz olarak göreceğiz.
Dün İran’da idam edilen Kürt yurttaşlarıyla, Güney Kürdistan’da vahşice öldürülen gazetecinin ruhu aynıdır.
Yine dört PJAK’lıyı idam eden İran zihniyetiyle, yolsuzlukları ortaya çıkaran gazeteciyi katleden, Güney Federe Devletçik yolunda ilerleyen devlet zihniyeti, aynı zihniyettir.
Güney halkımız kesinlikle bu yaşanan vahşeti uygulayanlardan hesap sormalıdır.
Dört parçanın acısını her bir kürt yüreğinde ve zihninde hissetmelidir.
Ancak Kürtlerin bir insan olarak, İran’da yaşanan bu zulme sessiz kalacağını sanıyorsanız, yanılıyor, aldanıyor ve boş hayaller peşinde koşuyorsunuz.
Kürt konuşacak ve PJAK’lıların idamı karşısında Kürt halklarının haklarını savunan her örgüte de destek sunacaktır.
Bunun adına ne derseniz deyin, ister terörist, ister asi, ister halk kahramanları, ama biliniyor ki, toprağı işgal altında olan ve yer altı yerüstü kaynakları sömürülen Kürt halkıdır.
Bu anlamda PKK haykırıyor ve ses getiriyorsa, bilinmelidir ki, PKK’nin sesine yine onurlu Kürtler ulusal anlamda, ses katacaktır.
İran bu alçakça zulümlerini ve katliam provalarını sürdürdükçe ve devamında da her bir onurlu Kürt bireyi, birer PJAK’lı olacak ve olmalıdır.
Tüm dört parçadaki halkımız bilmeli ki bu idamlar, İran ve Türkiye yetkililerinin görüşmelerinin sonrasına denk gelmiştir.
Bu yüzden her dört parçadaki kürt halkı, ulusal ruh ile yaklaşıp, dört kürt yurttaşının boğazlarına geçirilen ilmikleri, kendi boğazlarına geçirilmiş olarak hesaplamalı ve bir bütünen demokratik tepkilerini dile getirmeliler.
Ayrıca Talabani ve Barzani’li Özgür Federal Yönetimin Kürt yöneticileri, bu vahşete karşı nasıl bir tepki gösterecekleri merak konusudur. M.S.Potansoy