gönderen azad_26 » Pzt May 17, 2010 6:04 pm
Türkiye ile Güney Kürdistan yönetimi arasında uzun süreden bu yana yürütülen gizli ve açık görüşmeler, PKK’nin tasfiye edilmesine endeksli yürütüldüğü artık netleşmiş bulunmaktadır. İkili arasında PKK üzerinde yürütülen pazarlıklarda sonuca yaklaşıldığı eldeki verilerden anlamak mümkün.
Türkiye, Kürt hükümeti ile yürüttüğü gizli pazarlıklardan bulduğu cesaret sonucunda sınırötesi operasyon gerçekleştirmenin hazırlıklarına başladı. Zaten Zap fiyaskosunun şokunu henüz üzerinden atamayan Türk ordusunun, KDP ve YNK’den istediği desteği almadan yeni bir sınırötesi operasyon macerasına atılması mümkün değil. Türkiye’nin sınır hattında yaptığı yoğun yığınak ve sınırötesi operasyon için gerçekleştirdiği planlamanın en önemli aktörleri olarak KDP ve YNK bu nedenle görevlendirildi.
Türkiye sınır hattı boyunca yaptığı yığınağa paralel, Güney Kürdistan’da bulunan Bamerne, Kanimasi, Amediye ve Gire Biye’deki askeri üslere de yoğun asker, ağır silah ve teknik malzeme takviyesini gerçekleştirdi. Bu üslere yapılan askeri yığınak hali hazırda devam ediyor.
Türk MİT’i ve lagvedildiği iddia edilen JİTEM, Güney Kürdistan şehirlerinde uzun süreden beri, yerel hükümet asayiş güçleri ve peşmergeleri dikkate almadan ve hiç bir engele takılmadan istediği gibi hareket edebilmesi işin vahametini yeterince açıklıyor zaten.
DAVUTOĞLU’NUN HEWLER ZİYARETİ
Türk devleti ile Güney Kürdistan yönetimi arasındaki ilişkiler uzun süre inişli çıkışlı bir seyir izledi. Çelişki ve ilişkinin içiçe yürütüldüğü süreç, mevcut yürütülen politikaya yön verdi. Ama Türk devleti, Güney Kürdistan yönetimini iradesizleştirmek için havuç-sopa politikasını oldukça etkin kullandı.
Yine Türk devleti, Güney Kürdistan yönetiminin iradesini kırıp kendine eklemlemek için bölge başkanı Mesut Barzani’yi hedef alan siyasi bir yaklaşım sergiledi. Basın-yayın yoluyla bulduğu her fırsatı “aşiret ağası, haddini bilmeyen adam” kampanyasına dönüştürerek ve tehdit ederek, politikasını egemen kılmaya çalıştı.
Bu politikanın sistemli yürütüldüğü bir dönemde Kasım 2009 yılında Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Hewler’e gerçekleştirdiği ziyaret, ikili arasında yeni bir süreci geliştirdi. Davutoğlu bu ziyaret sırasında Güney Kürdistan yönetiminin her kademesi ile yoğun görüşmelerde bulundu. Basına pek yansımasa da ziyaretin temel konusu olan PKK’ye karşı ortak mücadele etmede ilke birliğine vardıklarına dair bir kuşku yoktur.
Ziyaret sonunda Davutoğlu ve Neçirvan Barzani tarafından düzenlenen ortak basın toplantısında ilginç konular dile getirildi. Özellikle Neçirvan Barzani’nin, Türkiye'nin güvenliğine yönelik tehditleri kendilerine yönelik bir tehdit olarak gördüklerini ifade etmesi dikkat çekti. Davutoğlu ise Türkiye ile Irak arasında artık insan ve mal akışı olacağını, ancak güvenliği tehdit eden bir terör akışı olmayacağını belirtmesi, varılan anlaşmanın gizlemesine yönelik yapılmıştı.
Neçirvan Barzani ortak basın toplantısında yaptığı konuşmada Türk heyetinin ziyaretini tarihi bir olay olarak değerlendirdikleri vurguladı ve, "Bağdat'ta imzalanan anlaşmalar sonrası yapılan bu ziyareti bir başlangıç olarak görüyoruz" dedi.
Ortak basın toplantısında konuşan Davuğlu, Federal Kürdistan ismini ağzına almamaya büyük özen göstererek “Irak” demeyi tercih etti.
Davutoğlu ortak basın toplantısındaki konuşmasında, "Yaptığımız görüşmelerde ortak geleceğimiz ile ilgili vizyonumuzu beraber şekillendirdik. Memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki, bu vizyonda barış, güvenlik, gelişme var, istikrar var, terör yok. Ekonomik geri kalmışlık, önyargı yok. Türkiye ile Irak arasında artık insan ve mal akışı olacak, ama güvenliği tehdit eden bir terör akışı olmayacak. Türkiye ve Irak arasında artık iyi niyetler temelinde insan ve mal akışı olacak. Ama güvenliğimizi tehdit eden terör akışı olamayacak." diye konuştu.
Bu ziyaret Türk devleti ve Güney Kürdistan yönetimi arasında PKK’ye karşı ortak mücadele yürütme sürecinde prensip anlaşmasına varmanın dönüm noktası oldu. Bu eksende prensip anlaşmasına varan ikili, mücadele yönteminin nasıl olacağını, işin uzmanları olarak tabir edilen askeri ve istihbarat yetkilileri arasında yürütülmesine karar verdiler.
BEŞİR ATALAY VE DENGİR FIRAT’IN ZİYARETİ KONSEPTİN İÇERİĞİNİ NETLEŞTİRDİ
Davutoğlu’nun Hewler ziyareti ile Güney Kürdistan yönetimiyle PKK’ye karşı ortak mücadele etmede vardığı prensip anlaşması, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın ziyareti ile resmiyete kavuşturuldu.
Beşir Atalay’ın 21 Aralık’ta Bağdat’ta merkezi Irak hükümeti yetkilileriyle gerçekleştirdiği görüşmelerin ekseni PKK’ye karşı ortak mücadele yöntemini belirlemekti. Nitekim Bağdat’ta PKK’ye karşı üçlü koordinasyon olarak adlandırılan ve ABD, merkezi Irak ve Türkiye yetkililerinden oluşan bileşim tarafından toplantı yapıldı. Bu toplantının en önemli özelliği üçlü koordinasyona Güney Kürdistan yönetiminin de dahil edilmesinin kararlaştırılmasıydı.
Alınan bu karar ekseninde 23 Aralık’ta Atalay’ın Hewler’e gerçekleştirdiği ziyaret ve yürütülen görüşmelerde önemli kararlara varıldı.
Beşir Atalay ve Mesut Barzani ile Güney Kürdistan yönetiminin diğer yetkilileriyle varılan anlaşmanın içeriği şu şekilde özetlenebilir:
- PKK’nin eylemsizlik sürecinde kalmasını sağlamak için Güney Kürdistan yönetiminin devreye girerek PKK’yi ikna etmesi,
- PKK’ye karşı ortak istihbarat ağı kurulması, PKK’nin üst yönetimine suikast veya nokta vuruşu ile suikast yapılmasını sağlanması,
Güney Kürdistan’a gizli sivil kontra birliklerinin gönderilmesi ve bunların desteklenmesi,
- Hançer timinin Güney Kürdistan’da faaliyete bulunması,
- PKK’den kaçışların teşvik edilmesi, bunun için özel bir örgütlenme ağının kurulması,
- Ulusal birlik konferansı yerine sadece Güney Kürdistan’la sınırlı bir konferansın yapılması ve Güney Kürdistan’daki tüm oluşumların bir ittifak etrafında toparlanmasının sağlanması,
-Maxmur kampının boşaltılması,
- Obama-Erdoğan görüşmesinde kararlaştırılan ekonomik amaçlardan birisi olan Kürdistan’da nitelikli sanayi bölgelerinin oluşturulması için Kuzey Kürdistan’dan bazı unsurların devreye sokulması,
- 2007 yılında kurulan Kürt-Amerikan dostluk komitesine diğer Kürdistan parçalarından PKK’ye uzak olan bazı örgütlerin dahil ederek kullanması...
KDP: AÇIK DEĞİL GİZLİ YAPALIM!
Görüşmelerde Beşir Atalay ayrıca, “birlikte PKK’yi tasfiye edelim onun yerine sizin ağırlığınızı geliştirelim” teklifini bulunduğu öğrenildi. Atalay aynı toplantıda, “Irak topraklarından başka komsu bir ülkenin topraklarına karşı saldırıların yapılması engellenecek, buna uymayanlara karşı ortak operasyon yapılacaktır” diye bir maddenin olduğunu, bu maddenin uygulanması gerektiğine dikkat çekti.
Atalay Güney Kürdistan yetkililerine “Suriye ve İran PKK’lileri Türkiye’ye teslim ediyor, siz de yapmalısınız” dayatmasını daha o görüşmede karar altına almak istemişti. Güney Kürdistan yönetimi “İran ve Suriye gibi açık yapamayız, Kürt kamuoyu bunu kaldıramaz, her türlü desteği vermeye hazırız ama gizli olsun, açık açık bunu yapamayız” yanıtını vererek, PKK’nin tasfiye edilmesi için oluşturulan konsepte dahil olacaklarını kabul etmiş oldular.
BAŞKANLARA OPERASYON STARTI GÜNEYDE VERİLDİ
DTP’nin kapatılmasının hemen ardından BDP’li belediye başkanlarına yönelik gerçekleştirilen tutuklama furyasının Güney Kürdistan boyutu basına pek yansıtılmadı. Halbuki BDP’li belediye başkanlarına yönelik gerçekleşen baskı ve tutuklamaların Güney Kürdistan yönetiminin tasfiye konseptine dahil olması ile yakın ilişkisi var. Çünkü Atalay, DTP’nin kapatılması ardından BDP’nin “uysal” durması için Güney Kürdistan yetkililerinden yardım istemişti. Atalay’ın bu konuda “bize yardımcı olun” söylemine karşı Kürt hükümeti “biz DTP’ye söz geçiremiyoruz, onlar bizden değil” yanıtını vererek, devamla şunları söylemişlerdi: “BDP tasfiye olursa ve bizim adamlarımız yerlerine geçerse onları etkileyebiliriz. BDP’nin tasfiyesi bizim de işimize gelir.”
Nitekim Atalay tarafından yürütülen bu görüşmeler ardından, Türkiye’ye döndükten iki gün sonra BDP’li belediye başkanları ve yöneticilerine karşı kapsamlı bir operasyon gerçekleştirildi. Tutuklamalarla BDP’nin içi boşaltılmak ve siyasi tasfiyeye uğratılarak etkisiz kılınma çalışmalarına hız verildi.
DENGİR FIRAT’IN DİKKAT ÇEKEN HEWLER ZİYARETİ
Türk devleti AKP eliyle Kürt özgürlük hareketini marjinalleştirmek için içte kirli uygulamaları sürdürürken, bölgesel düzeyde ise sahte Kürt aktörleri ve muhatapları yaratma çabasından hala vazgeçmiş değil. Bu kapsamda Kürt hükümetiyle kurulan yakın temas devam ediyor. Bu temasın önemli konularından biri de daha önce PKK’den kaçan kişilerin Kürt Federe Hükümetinin arabuluculuğu ve güvencesi temelinde Türkiye’ye gidip PKK karşıtı çalışma yürütmesidir. AKP’li Dengir Mir Mehmet Fırat’ın Hewler ziyareti ile bu projeye start verildi.
“Açılım” adı altında tasfiye konseptini yürüten mekanizmanın sözcülüğü nasıl ki içişleri bakanı Beşir Atalay’a verilmişse, sahte Kürt aktörü ve muhatabını yaratma görevi de Mir Dengir Mehmet Fırat’a verildi.
AKP’nin mevcut siyasetinin en kirli ve tehlikeli görevlerinden birini Dengir Fırat yürütüyor. Özellikle Taraf Gazetesi çevresinde ete-kemiğe büründürülmeye çalışılan ve adına “liberal demokrat” denilen oluşumda kilit rollerden birini de Dengir Fırat üstlenmiştir. “Ne ordu, ne PKK, ikisi de totaliter yapılardır, çözüm liberal girişimlerde” vs. maniple çabalarla Kürt özgürlük hareketini Türk ordusu ile aynı kefeye koyan yaklaşımlar, AKP’nin sinsi politikasına demokrasi kılıfı giydirerek meşrulaştırma girişiminden öte bir anlam ifade etmiyor.
Dengir Fırat’ın Güney ziyareti ve Barzani ile yaptığı görüşmenin amacı ve içeriği bir ABD projesi olarak geliştirilen ve AKP vasıtasıyla uygulanmak istenen bu politikayı pratikleştirmektir. Güney Kürdistan’da bölge başkanına ve yerel hükümet yetkililerine “Kürt halkı üzerinde PKK denetimini kırmak istiyoruz, alternatif yaratmak için bize destek verin. PKK’den kaçanları da geliştireceğimiz oluşuma katalım” gibi söylemlerle geliştirilmek istenen politikaya katılmaya davet etmesi bundandır. Atalay’da aynı eksende taleplerle ortaya çıkınca Kürt demokratik hareketine yönelik siyasi baskı başlamış oldu.
‘PKK’DEN KAÇANLARI SİZE VERELİM’
Öyle görünüyor ki önümüzdeki günlerde bu politikaya daha fazla ivme kazandırılacaktır. Uzun süreden beri Osman, Botan gibi PKK’den kaçanlar üzerinde Türk devleti ve Kürt hükümeti arasında pazarlıklar yürütülüyordu. Her ne kadar “PKK’ye karşı üçlü koordinasyon” çerçevesinde Hewler’e giden Atalay, Kürt hükümetinin “PKK’den kaçanları size verelim” önerisini “henüz erken” deyip kabul etmemişse de projeyi reddetmemiştir. “Üçlü koordinasyon” toplantılarından sonra askeri ve istihbarat heyetler arasında yürütülen pazarlıklarda birçok anlaşmaya vardılar.
GİZLİ GÖRÜŞMELER BAŞLADI
Beşir Atalay ve Dengir Fırat’ın gerçekleştirdiği görüşmelerde varılan anlaşmanın içeriği ve teknik boyutu yapılan gizli görüşmelerle netleştirilmeye çalışıldı. Nitekim Atalay, Türkiye’ye döndükten iki gün sonra askeri istihbarat heyetleri arasında görüşmelere başlandı. Hewler’deki Aydınlanma Bakanlığı karşısında bulunan Hole Zerd’de Türk ve yerel Kürt hükümeti askeri yetkilileri bir araya gelirken, Şaklava’da ise istihbarat yetkilileri arasında toplantı serisi başladı.
Bu görüşmelerde siyasi ve askeri operasyonların planlaması yapıldığı birçok çevrenin üzerinde uzlaştığı bir noktadır.
SEÇİMLER ANLAŞMANIN PRATİĞE GEÇMESİNİ ENGELLEDİ
Türk devleti ve Kürt yönetimi arasında PKK’ye karşı varılan anlaşmanın hemen pratikleştirilmesi önünde bazı engeller vardı. En önemli engel 7 Martta yapılan Irak parlamento seçimlerinin KDP ve YNK tarafından büyük önem taşımasıydı. Seçimlerden önce Türk devletiyle, Kürt siyasi hareketine karşı içine girilebilecek bir işbirliği KDP ve YNK’ye büyük darbe vuracaktı. Halkın öfkesi ve bu öfkenin seçim sandığına yansıyacağı gerçekliği nedeniyle, seçimlerden önce böyle bir izlenim verilmemesine yol açtı.
Güney Kürdistan halkının ulusal birlik konusundaki tutumu biliniyor. Ulusal birlikten taviz veren bir partiye oyunu vermesi mümkün değildi. Goran hareketinin seçimlerde beklediğini bulamamasının en önemli nedeni, seçim sürecinde ulusal birlik politikası izlemedeki başarısızlığıydı. Halk Goran hareketinin ulusal birlik ve bütünlüğe dair kaygılı yaklaşımına prim vermedi. Nitekim seçimlerde Goran’ın umduğunu bulamadı.
SEÇİM BİTTİ, TAVIR DEĞİŞTİ
KDP ve YNK’nin seçimlerin hemen ardından tavır değiştirmesi belirtilen hususlara en açık örnektir. Seçimlerin hemen ardından Türk devletinin Güney Kürdistan sınırına yoğun askeri yığınak yapmasına paralel, yeniden gizli görüşmelere hız verilmesi boşuna değildir.
Seçimlerin hemen ardından Türk ordusunun Güney Kürdistan’da bulunan Bamerne, Kanimasi, Amediye ve Gre Biye üslerine yoğun asker takviyesi yapması, ertelenen konseptin hızla devreye konulduğunu gösteriyor.
Türk devletinin Güney Kürdistan’da izlediği aşamalı strateji bugün için önemli oranda sonuç almışa benziyor. Bu aşamaya gelmek için, farklı aşamalardan oluşan karmaşık bir strateji izlendi.
Stratejinin ilk ayağı Güney Kürdistan’ın ekonomik olarak işgal edilmesi üzerine kurulmuştu. Fettullah Gülen cemaati, OYAK ve MİT ve bazı şirketler, Güney Kürdistan ekonomisini büyük oranda ele geçirdi.
Bu şirketlerle Güney Kürdistan üzerinde oluşturulan ekonomik hegemonya adeta ekonomik işgale dönüştü. Bu durum Türkiye’yi Güney Kürdistan’daki en büyük ekonomik güç haline getirdi. İzlenen bu strateji ile ekonomik işgal tamamlanmış oldu.
NEÇİRVAN BARZANİ’NİN ZİYARETİ HER ŞEYİ NETLEŞTİRDİ
KDP Başkan Yardımcısı Neçirvan Barzani'nin Türkiye'ye yaptığı ziyaret, bölgede yeni bir siyasi sürecin başladığına işaret ediyor. Bölge devletlerinin ittifakıyla karanlık senaryoların devreye konulmaya çalışıldığı bu aşamada, yerel hükümet içerisinde resmi hiçbir görevi bulunmayan Neçirvan Barzani'nin Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve istihbarat yetkilileriyle görüşmesi, tasfiye konseptine işlerlik kazandırma dışında bir anlama gelmiyor.
Bu açıdan ziyaretin perde arkasında görüşülen konuları ve varılan anlaşmaları deşifre etmek Kürt birliği ve istikrarı için olmazsa olmaz bir koşul haline gelmiştir. Ziyaret herş eyden önce siyasi etik, uluslararası ilişki ve diplomatik prosedürlere aykırı yapıldı.
Çünkü Neçirvan Barzani'nin Kürt yerel hükümeti içerisinde resmi hiçbir sıfatı yoktu. Buna rağmen nasıl oluyor da Türkiye’ye giden yerel Kürt hükümeti heyetine başkanlık yaptı?
Ayrıca Erdoğan, Davutoğlu ve MİT yetkililerinin, KDP Başkan Yardımcılığı dışında bir görevi ve siyasi misyonu bulunmayan Neçirvan Barzani ile neden görüşme ihtiyacı duydu sorusu da orta yerde durmaya devam ediyor.
Türkiye’nin PKK karşıtlığı dışında, Federal Kürdistanlı güçleri muhatap kabul etmesinin mümkün olmadığı bilinen bir durum. Ziyaretin esas amacı Güney Kürdistan yönetiminin askeri operasyon dahil olmak üzere PKK’ye karşı tutum alması ekseninde gelişti.
Yeni koşullara uyarlanan tasfiye konsepti için Türkiye'nin masaya koyduğu ve Neçirvan Barzani'nin kabul ettiği çerçeve şöyle özetlenebilir: Mahmur Kampı'nın boşaltılması için yerel Kürt hükümetinin aktif rol alması, sınır hatlarında tampon bölge oluşturulması için Türkiye'ye aktif destek sunulması, Türk ordusunun istediği zaman sınırötesi operasyon yapabilmesi ve üst düzey PKK yöneticilerine karşı suikast yapılması amacıyla Kürt hükümeti istihbarat ağının Türkiye'nin kullanımına verilmesi şeklinde gerçekleşti.
BARZANİ’NİN DAVETİ NE ANLAMA GELİYOR?
Ziyaretin esas dikkat çekici ve pazarlıklar sonucunda ulaşılan nokta ise Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani'nin Ankara'ya davet edilmesidir. Türkiye'nin uzun yıllardan beri Mesud Barzani'yi yok sayan, kabul etmeyen tutumu biliniyor. Barzani'nin Türkiye'ye davet edilmesi, Neçirvan'ın hazırladığı plana resmiyet kazandırma girişimi olduğu kadar, Barzani şahsında Kürtlerle bir sorunu olmadığının izlenimini vermeye çalışıyor. ‘Barzani Kürdü kabulümdür’ mesajını vermek istediği kadar, onu sözde onure etme taktiği davetin esas nedenini teşkil ediyor.
TÜRK ORDUSU HEWLER’İN ORTAĞI MI?
Türk askerleri mevcut durumda Güney Kürdistan şehirlerinde adeta ikinci bir ordu gibi hareket ediyor. Türk bayraklarının asılı olduğu askeri araçlar ve resmi üniformalarıyla hiçbir engelle karşılaşmadan istedikleri yere gidebildikleri gibi, karanlık ve kirli senaryoları devreye koyma teşebbüsü aşamasında bulunduklarına dair güçlü veriler mevcuttur. Üniformalı askerlerce sürekli Hewler turu yapan silahlı Türk askerleri, istedikleri sokak ve cadde başını tutma inisiyatifine sahip izlenim veriyorlar adeta.
Dünyanın hiçbir ülkesinde başka bir ordunun silahlı güçleri kendi üniformaları, silahları ve arabalarıyla kendi topraklarındaymış gibi hareket edemez. Böyle bir duruma göz yumacak bir ülkenin olması mümkün değil. İşgal altında bulunan ülkelerde bile bu denli inisiyatifli bir orduya rastlanamaz herhalde.
Ama Güney Kürdistan’da oluyor işte. Başkent Hewler’de istediği gibi hareket edebilen Türk ordusu, yarın daha farklı yaklaşımlar gösterebilir.
YENİ BİR HANÇER TİMİ Mİ OLUŞLTURULMAK İSTENİYOR?
Son dönemlerde Güney Kürdistan topraklarında Türk ordusunun gerçekleştirdiği yığınak ve askeri techizat takviyesi yanında, çok sayıda korucu da aktarılıyor. Habur sınır kapısından resmi kimlikleriyle, Güney Kürdistan’a giriş yapan korucuların yeni provokasyon, komplo ve kirli yöntemleri uygulama dışında görevlendirilmiş olması düşünülemez.
Sınır kapısında hiçbir zorlukla karşılaşmadan Güney Kürdistan’a giren korucuların turistik amaçlı geziye çıkmadıkları açık. Girişlerinin sistemli ve yoğun olması bunu yeterince kanıtlanıyor.
Konuyu yakından izleyen siyasi gözlemciler, son günlerde Güney Kürdistan’a yoğun korucu takviyesi yapılmasını sınırötesi operasyon hazırlıkları kapsamında değerlendiriyorlar. HPG gerillaları denetiminde bulunan Medya Savunma Alanları’nda keşif vb. faaliyetler ile birlikte, fırsat bulduklarında komplo, suikast vb girişimleri devreye koymaktan çekinmeyecekleri kesin gibidir.
Kuzey Kürdistan’da uzun süre her türlü kirli yöntemi uygulamak için oluşturulan Hançer Timi benzeri yeni timler bu yöntemle Güney Kürdistan’da görevlendirme çalışmaları yapılıyor.
Gizli görüşmelerle anlaşma yapılmaksızın ve Kürt hükümetinin izni olmaksızın asker takviyesi yanında, korucuların Güney Kürdistan topraklarına bu denli rahat girip, faaliyet içerisine girmesi söz konusu olamaz.
Kısacası Güneyli güçler, Türk devletine ‘bir-iki operasyonun başarısızlığı iradenizi kırmamalı, tasfiye konseptinde sonuna kadar kararlı olmanız gerek’ diyor.
Mevcut durumda sorun burada düğümlenmişe benziyor. Eğer Türk devleti Güneyli güçlere bu sözü verebilirse ve Kuzey Kürdistan ile metropollerde savaşın tırmanmasını göze alabilirse, konseptin devreye konulması önünde bir engel kalmayacak.
Türk devleti, bu konsepte dayanan operasyonel bir riski göze alamadığı için henüz Güneyli güçleri rahatlatacak bir yanıt verememiştir. Yılda bir operasyonla süreci uzatmaya ve gerillanın kısmi düzeyde hazırlık yapmasını engelleme dışında bir başarı sağlamasının mümkün olmadığını bilen Türk devletinin büyük kayıpları göze alıp almayacağı konusunda henüz bir karara varmadığı yaşanan bu durumdan anlaşılıyor.: ANF.