1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

K.C.K: Ateşkes süreci anlamını yitirdi

MesajGönderilme zamanı: Sal Haz 01, 2010 6:03 pm
gönderen azad_26

Resim


AKP iktidarının barış ve diyalog zeminin sabote ederek ortadan kaldırdığını belirten KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, “Böylece tek yanlı olarak sürdürdüğümüz eylemsizlik sürecini boşa çıkarmış ve anlamsız kılmıştır. 13 aylık ateşkes sürecinin sona ermesinden Hareketimiz değil, AKP Hükümeti sorumludur” dedi.

KCK Yürütme Konseyi 1 Haziran 2004 atılımının yıldönümünde önemli açıklamalarda bulundu. Geçen yılda bu yana devam eden eylemsizlik süreci, bu süreç içerisinde hareketlerinin tek yanlı adımlarına rağmen, hükümetin Kürtlere karşı artan saldırılarına dikkat çeken KCK, geçen yıllarda ortaya çıkan ağır bilançoya yer verdi. KCK, hükümetin barış ve diyalog sürecini ortadan kaldırdığını belirtirken, dördüncü döneme geçtiklerini ifade ederek bu sürecin karakterine işaret etti. KCK, Kürt halkının özgür iradesini tanıması temelinde “devlet + demokrasi” formülüyle çözüm için her zaman diyaloga açık olacaklarını da kaydetti.

KCK açıklaması şöyle:

“Ortadoğu bölgesinde çözüme kavuşturulamayan en temel tarihsel-toplumsal bir sorun olan Kürt sorununun çözümü, tüm bölgenin geleceği açısından önemli gelişmelere yol açacak role sahiptir. Kürt sorununun çözümü, halklar arasındaki kardeşleşme, özgürlük ve demokrasinin gelişmesi açısından tarihsel bir dönemecin başlangıcı olacaktır. Sorunun adil bir biçimde çözülmemesi ise bölgede gericiliğin, baskı ve şiddetin kurumlaşmasına kaynaklık edecek ve statükonun pekişmesine yol açacaktır.

Kürt halkının özgürlüğü ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde öncülük rolünde olan Hareketimiz, Önder Apo’nun rehberliğinde yürüttüğü 37 yıllık mücadelesiyle hayati önemde olan bu sorunu çözüm aşamasına taşımıştır. Ancak inkarcı ve imhacı Türk Devleti’nin, Lozan Anlaşması’nı da referans alarak halkımıza ısrarla dayattığı katliam, inkar ve imha politikası nedeniyle çözüm gerçekleşmemiş bilakis daha da ağırlaşmıştır.

Kürdistan’da sürdürülen insanlık dışı uygulamalara ve Kürt halkının yok edilme sürecine karşı halkımız, PKK Önderliğinde 1984-93 yılları arasında silahlı mücadele temelinde köklü bir direnişle yeniden diriliş sürecini yaşamıştır. Önder Apo, halkların ortak ve özgür geleceği karşısında duyduğu sorumluluk gereği şiddet, savaş ve çözümsüzlük politikalarına karşı barışçıl-demokratik bir sürecin başlaması için 1993 Mart’ında ilk kez tek taraflı ateşkes ilan ederek yeni bir süreç başlatmıştır.

6 KEZ TEK TARAFLI ATEŞKES İLAN EDİLDİ

Kürdistan Özgürlük Hareketi, 1993 yılından bu yana sorunu gerçek muhataplarıyla diyalog içinde çözmeyi esas almıştır. Hareketimiz, ilk ateşkesten bu yana geçen 18 yıllık süre içinde barışçıl ve kalıcı bir çözümün gelişmesi amacıyla altı (6) kez tek taraflı ateşkes ilan etmiştir. Önder Apo’nun çağrısı üzerine kalıcı çözüm için uygun koşulların yaratılması amacıyla 1999’da silahlı mücadeleye son verilmesi ve gerilla güçlerinin Türkiye’nin sınırları dışına çekilmesi kararı uygulanmıştır. Geri çekilme sürecinde Türk Devleti’nin fırsatçı ve art niyetli politikası sonucu üç yüz (300) civarında şehit vermemize rağmen bu karardan vazgeçilmemiştir.

18 yıllık barışçıl çözüm arayışları sürecinde Önderliğimiz ve Hareketimiz tarafından defalarca demokratik çözüm deklarasyonları yayınlanmış, barışçıl çözüm projeleri sunulmuştur. Kürt Halk Önderi, Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine bu amaçla çeşitli dönemlerde mektuplar yazmıştır. Önderliğimiz, mevcut sınırlar içerisinde sorunun çözümü için Türk halkının da hassasiyetlerini dikkate alarak son derece makul çözüm önerileri geliştirmiş, Türk Devlet yetkililerine ulaştırmış ve kamuoyuyla da paylaşmıştır.

Ne var ki, Önderliğimiz ve Hareketimizin barış ve demokratik çözüm yönünde attığı bütün bu adımlar, karşılık bulmak yerine, Türk Devleti tarafından hareketimizin bir zaafı olarak değerlendirilmiş ve tasfiye zemini haline getirilmek istenmiştir. Bu nedenle diyalog ve çözüm süreci gelişmemiş, aksine geliştirdiğimiz her türlü barışçıl girişimlere ve projelere karşılık, kapsamlı imha konseptleri gündemleşmiştir. Bunun karşısında kendini, toplumsal kimliğini ve değer yargılarını savunmak amacıyla BM’nin de kabul ettiği sözleşmelere uygun olarak meşru müdafaa hakkı çerçevesinde 2004 1 Haziran’ından itibaren direniş süreci geliştirilmiştir. Bu süreç tamamen meşru müdafaa hakkı çerçevesinde kontrollü bir biçimde aktif savunma çizgisinde yürütülmüştür.

Bu dönem boyunca iç ihanet ve tasfiyeciliğe karşı Önderliğimiz etrafında kenetlenen Kürt halkı ve hareketimiz, geliştirdiği savunma eylemleri ve serhıldan hareketleriyle önemli başarılar elde etmiştir. Önder Apo’nun kendisine yönelik zehirlenme saldırısı, fiziki işkence ve en son ölüm çukuruna atılmasına rağmen İmralı’da sergilediği anlamlı duruş, halkımızın büyük bir fedakarlıkla yürüttüğü toplumsal direniş ve gerillanın meşru savunma stratejisi temelinde sergilediği başarılı askeri performans, uluslar arası komployu boşa çıkarmış ve özgürlük hareketinin yenilmezliğini bir kez daha ortaya koymuştur. Halk savunma güçlerimizin 2008 Şubat ayında ZAP direnişi ile sağladığı başarı düzeyi, Türk devletinin şiddet politikasının sonuç alamayacağını çarpıcı bir biçimde bir kez daha ortaya koymuştur. Bununla birlikte referandum niteliğinde gelişen 29 Mart 2009 yerel seçiminde AKP Hükümeti’nin ve Türk devletinin bütün çabalarına rağmen halkımız siyasal bir zafer elde etmiştir.

EYLEMSİZLİK SÜRECİ

Bütün bu gelişmeleri dikkate alan Hareketimiz artık Kürt sorununun şiddet ve askeri yöntemlerle değil, barışçıl ve siyasal yöntemlerle çözme zamanının geldiğini tespit etmiştir. Bu temelde 13 Nisan 2009 ‘da tek taraflı eylemsizlik ilan etme kararını almıştır. Önder Apo, süreci kalıcı bir barışa dönüştürmek için 160 sayfalık yol haritasını hazırlayarak devlete sunmuştur. Ancak tüm çağrılara rağmen Önderliğimizin hazırladığı çözüm projesine el konulup verilmemiş, kamuoyuna da açıklanmamıştır. Buna rağmen barışın gelişmesi ve güven ortamının yaratılması için Maxmur ve Kandil’den barış grupları gönderilerek çözümdeki samimiyetimiz bir kez daha ortaya konulmuştur.

Hareketimizin attığı bu somut adımlar karşısında gerçek niyeti açığa çıkan Türk devleti ve AKP hükümeti çözüm değil, değişik taktiklerle tasfiye politikalarını kapsamlı bir biçimde gündemleştirmiştir. AKP hükümeti barış hamlemizi boşa çıkarmak amacıyla, klasik devlet politikasında taktiksel bir değişiklik yaparak “demokratik açılım” adı altında bir tasfiye planı ortaya koymuştur. Bu planın esas amacının özünde iflas etmiş olan inkar-imha siyasetini restore edip yeni koşullara uyarlayarak geliştirdiğimiz çözüm sürecini boşa çıkarmak ve tasfiyeyi sürdürmek olduğu iyice anlaşılmıştır.

1500’Ü AŞKIN SİYSETÇİ TUTUKLU, ÇOCUKLAR ZİNDANLARDA

Nitekim bu bir yıllık süreçte askeri operasyonlar durdurulmamış, yaşanan çatışmalarda yüzü aşkın gerillamız şehit düşmüş ayrıca asker kayıpları da yaşanmıştır. AKP Hükümeti, halkımızın açığa çıkan toplumsal iradesini hazmedemeyip Kürt halkının yasal, meşru siyasal öncülerine dönük 14 Nisan 2009’da siyasi soykırım niteliğinde kapsamlı operasyonlar başlatmıştır. 1500’ü aşkın siyasetçi, insan hakları savunucusu, yazar, sanatçı ve sivil toplum kuruluşlarının öncülerini tutuklamıştır. Dünyanın hiçbir yerinde örneği bulunmayan bir biçimde Kürt çocuklarına karşı kişilikte kırılmayı hedefleyen uygulamalara başvurmuş, dört bine (4.000) yakın çocuk yargılanırken, dört yüzü de (400) zindana atılmıştır. AKP Hükümeti çıkardığı TMK ile aslında Kürdistan’da üstü örtülü bir sıkıyönetim sistemini kalıcılaştırmış ve kimliğini savunan her Kürdistanlıyı yargılamaya tabi tutmuştur. Kürt basın-yayın organlarına karşı kapatma cezalarıyla birlikte gazetecilere akıl almaz ağır cezalar verilmiştir. Faili meçhul cinayetler yer yer tekrar işlenmeye başlandığı gibi Kürt çocukları ve gençlerinin katledilmesi de devam etmektedir.

ÖZEL SAVAŞ YÖNTEMLERİ

Türk devleti, Kürt toplumunu özünden boşaltmak, onursuzlaştırıp direniş konumundan düşürmek istemektedir. Bunun için halkımızı başta açlığa mahkum etmek üzere, Kürt kadınlarına karşı geliştirilen saldırı ve tecavüz, fuhuş, uyuşturucu vb. özel savaş yöntemleri bir devlet politikası olarak yaygınca sürdürülmektedir. Bütün bunlar AKP hükümetinin nasıl sinsi bir özel savaş geliştirdiğinin açık kanıtları olmaktadır.

Diğer taraftan AKP hükümeti, dış politikasının merkezine hareketimizin uluslar arası düzeyde tecrit ve terörize olmasını koymuştur. Bölge denklemi ekseninde Türkiye’nin jeo-stratejik konumunu pazarlayarak bir taraftan ABD ve Irak’ın dahil olduğu Üçlü Koordinasyon ile ortak bir konsept oluştururken, diğer taraftan da bölgesel çapta İran ve Suriye ile üçlü bir anti- Kürt ittifakı kurarak hareketimizin tasfiyesi ve Kürt halkının iradesini kırmak için ne gerekiyorsa yapmaktadır.

AKP’nin Kürt sorunu konusunda zihniyetini açığa çıkaran en son olay ise, anayasa değişiklik paketidir. Kürt halkını inkar eden ve imhasını reva gören 12 Eylül Anayasasının hiçbir temel maddesine dokunulmaması hükümetin Kürt politikasında gerçek yüzünü çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermiştir.

7 SAAT SÜREN HAVA SALDIRISI

İç ve dış konseptini bu temelde oluşturan Türk Devleti ve AKP hükümeti baharla birlikte Kuzey Kürdistan’da operasyonlarını yaygınlaştırmakta, bunu Güney Kürdistan’a da taşımak amacıyla daha önce, muhatap almayı kırmızı çizgi olarak ilan ettiği Güneyli siyasi güçlerle ilişkilerin geliştirilmesine özel bir önem vermektedir. Siyasi ve diplomatik faaliyetlerinin yanı sıra, Güney Kürdistan işgalini de hedefleyen kapsamlı bir savaş hazırlığını da sürdürmektedir. Neredeyse hemen her gün Medya Savunma Alanları bombalanırken, en son Xakurkê ve Xınêrê alanlarına yönelik 20 Mayıs’ta 7 saatlik kapsamlı bir hava saldırısı gerçekleştirmiştir. Bu saldırıda 4 gerilla şehit düşmüş, 5 gerillamız da yaralanmıştır.

Hareket olarak sürekli barış ve demokratik çözüm için çaba sergilerken, halkımız ve demokratik çevreler her gün sokaklarda barış amaçlı yürüyüşler geliştirirken AKP Hükümeti ve Türk Devleti, siyasal, sosyal ve kültürel soykırım politikasını sistematik olarak sürdürmüştür. Hareketimiz buna rağmen, 13 Nisan 2009’da ilan ettiği ateşkese bağlı kalmıştır. Hareketimiz, bölgesel güçlerimizin kendi inisiyatifleriyle yer yer geliştirdiği eylemler ve kontrol dışı çatışmalar dışında esas olarak bir hafta öncesine kadar ateşkes pozisyonunu korumuştur.

AKP HÜKÜMETİ PRATİK ADIM ATMADI

AKP hükümeti, bu süre boyunca çözüme dönük inandırıcı, ciddi bir pratik adım atmamıştır. Kürt toplumunu etkileme, halkımızın birliğini parçalama, Hareketimizi güçsüzleştirme politikası ekseninde çeşitli taktiksel yaklaşımların ve söylemlerin sahibi olarak ikiyüzlü bir politika sergilemiştir. Çeşitli kanallar üzerinden verilen sinyaller, ortaya konulan tutum ve bazı kurumlarla sürdürülen diyaloglarla çözüm yerine oyalama taktiğini sürdürmek istediği anlaşılmıştır.

HÜKÜMET DİYALOG ZEMİNİNİ SABOTE ETTİ

Önderliğimiz ise bu yanıltıcı, oyalayıcı taktiksel yaklaşımlar konusunda defalarca uyarmış ve sorunun çözümüne dönük muhataplara, devletin yetkililerine çağrılarda bulunmuştur. Ancak AKP hükümeti hiç kimseyi muhatap almayarak en stratejik olguları bile sıradanlaştırıp basitleştirerek ve her şeyi kendi iktidar çıkarları ekseninde ele alarak hareket etmiştir. İktidarı uğruna her şeyi yapabileceği açığa çıkan AKP hükümeti, akan kanın durmamasının ve Türkiye halklarının demokratik geleceğinin karartılmasının baş sorumlusudur. Bu tutumuyla barış ve diyalog zeminini sabote etmiş, ortadan kaldırmıştır. Böylece tek yanlı olarak sürdürdüğümüz eylemsizlik sürecini boşa çıkarmış ve anlamsız kılmıştır. 13 aylık ateşkes sürecinin sona ermesinden Hareketimiz değil, AKP Hükümeti sorumludur.

TRAJEDİLERE YOL AÇACAK SAVAŞIN SORUMLUSU AKP’DİR

Önder Apo adeta feryat edercesine sorunun demokratik ve onurlu çözüm çağrısını bir kez daha yinelemiş ve muhatap bulamadığından 31 Mayıs’tan itibaren aradan çekildiğini halkımıza ve tüm kamuoyuna açıklamak durumunda kalmıştır. Şunu önemle belirtmek istiyoruz ki, şiddetten vazgeçmeyen AKP Hükümetinin, büyük katliam, acı ve trajedilere yol açacak olan savaşın sorumlusu olduğunu herkes bilmelidir.

“MÜCADELENİN BUNDAN SONRAKİ SÜRECİNDEN HAREKETİMİZ SORUMLU”

Hareket olarak Önder Apo’nun çekilmesini anlamlı buluyor ve saygıyla karşılıyoruz. Halkımızın ve dostlarımızın da buna büyük bir anlam biçeceğine inanıyoruz. Elbette ki mücadelenin bundan sonraki sürecinden doğrudan Hareketimizin yönetimi sorumlu olacaktır. Hareketimiz bu temelde süreci kapsamlı değerlendirip halkımızın varlığını koruma ve Önderliğimizle birlikte halkımızın özgürlüğünü kesin gerçekleştirmeyi hedefleyen bir kararlaşma ve planlamaya ulaşmıştır. Yeni dönemde saldırılar karşısında meşru savunma çizgisinde ulusal varlığımızı koruma ve özgür yaşamı inşa etme mücadelesi ve direnişi büyük bir kararlılıkla geliştirilecektir.

Gelişen saldırılar karşısında hareket ve halk olarak varlığımızı ve yaşamımızı korumak için meşru müdafaa hakkımızı etkili kullanmak vazgeçilmez bir görev ve tarihi bir sorumluluk halini almıştır. Tüm yurtsever kurumlar savunma ve direnme pozisyonunu alarak meşru savunma çizgisi temelinde varlığını savunma ve özgür yaşamını inşa etme mücadelesini yükseltme göreviyle karşı karşıya bulunmaktadır.

KÜRDİSTAN HALKININ GELECEĞİ BÜYÜK TEHLİKE ALTINDA

Kürdistan halkının geleceği büyük bir tehlike ve tehdit altındadır. Bu tehlike Kuzey Kürdistan’la beraber tüm Kürdistan parçalarını da kapsamaktadır. Bu açıdan halkımızın varlığını ve özgür geleceğini belirleyecek olan, ulusal birliği, doğru çözüm perspektifi ve kendi öz gücüne dayanan örgütlü direnişi olacaktır. Dördüncü dönem olarak adlandırdığımız bu dönem, stratejik bir dönem olup halkımızın kendi demokratik sistemini kurma ve demokratik özerkliğini ilan etme sürecidir. Cinsiyet Özgürlükçü, Ekolojik, Demokratik Konfederal sistem çerçevesinde çözümü amaçlayan mücadelemiz, bütün alanlarda hamlesel bir ruhla gelişmek ve demokratik özerklik ekseninde mutlak çözümü geliştirmek durumundadır.

“DEVLET +DEMOKRASİ’ FORMÜLÜNE AÇIĞIZ”

Egemen sistemin halkımızın özgür iradesini tanıması temelinde “devlet + demokrasi” formülüyle çözüm için her zaman diyaloga açık olunacaktır. Ancak her hangi bir oyalama ve değişik tasfiye manevralarına asla fırsat tanınmayacaktır.

Bugün 6. yıldönümünü karşılamakta olduğumuz tarihi 1 Haziran 2004 hamlesiyle birlikte başlayan ve değerli şehitlerimizin kahramanlık destanlarıyla gelişen direniş süreci her ne kadar önemli politik sonuçlar ortaya çıkarmış olsa da, köklü demokratik çözümün gerçekleşmesi için yetmemiş, yetersiz kalmıştır. Bu nedenle yeni dönemin mücadelesi, geçmişin bir tekrarı değil, çözüm iradesini açığa çıkaran bir performansı yakalaması gerekmektedir. Mücadelenin bütün alanlarında gelişecek savunma sistemi; ideolojik, siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik ve askeri alanlarda daha ileri bir düzeyi yakalayarak çözümü mutlak surette gerçekleştirmelidir.

İKİ YÜZLÜ RANTÇI SİYASET

Türk Devleti’nin öncülüğünde ömrü uzatılmak istenen bölge statükoculuğu sadece Türkiye ve Kürdistan’ı değil, tüm Ortadoğu’yu ciddi tehlikelere açık hale getirmektedir. En son İsrail’in saldırısı sonucu yardım gemisinde yaşanan katliam, şiddet eksenli politikaların bölgede ne tür tehlikelere yol açtığını göstermektedir. AKP Hükümeti bölgede nüfuzunu etkin kılmak için, bir taraftan Kürt Özgürlük Hareketine karşı İsrail ile ittifak yapmakta, diğer taraftan da Filistin sorununa sahip çıkma gayretiyle çifte standartçı, ikiyüzlü, rantçı bir siyaset izlemektedir. Bunun da sorunları derinleştirmekten başka bir sonuç yaratmayacağı ortadadır.

Bölge barışından ve istikrarından yana olan tüm uluslar arası güçlerin kendi dar ekonomik ve siyasi çıkarları uğruna Kürt sorununu görmezden gelen ve şiddet politikalarına destek olan tutumlarından vazgeçmeye, Kürdistan ve Filistin sorunu başta olmak üzere tüm bölge halklarının sorunlarının çözümünde diyaloga dayalı demokratik ve barışçıl politikaları desteklemeye çağırıyoruz.

Türkiye emekçileri, aydınları, demokrat ve devrimcilerinin halklarımızın bir arada yaşama imkanlarını zayıflatan ve giderek ortadan kaldırmayı hedefleyen tüm imha ve inkarcı politikalara karşı seslerini yükseltmeleri gerekmektedir. Bu nedenle herkesi hiçbir dönemde olmadığı kadar önem kazanan ortak mücadele için sorumluluklarına sahip çıkmaya çağırıyoruz.

TARİHİ BİR DÖNEM

Kürt halkının özgürlük sorunu bölgenin özgürlük ve demokrasi sorunudur. Ancak bugün halkımıza dayatılan bir inkar-imha ve kölelik sistemidir. Halk olarak bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Halkımızın özgürlük amacına karşı geliştirilen ittifaklar tehlikeli bir düzeye vardırılmıştır. Buna karşı Kürdistan’ın dört parçasında ve yurtdışında yaşayan bütün halkımız ve tüm siyasi güçler, ulusal birlik temelinde bir araya gelerek bu tehlikeli durumu bertaraf etmeyi hedeflemek zorundadır. Mevcut durumda imha tehlikesi gündemde olsa da, bunu boşa çıkarmanın ve özgürleşmenin koşulları da güçlüdür. Dört parçadaki kazanımlara dayanan özgürlük mücadelesi, sahip olduğu deneyim ve birikimle yüzyılların rüyasını gerçeğe dönüştürmenin güç ve olanağına sahiptir. Bu anlamda içinde bulunduğumuz dönem tarihi bir dönemeci ifade etmektedir. Kürt özgürlük hareketinin başarısı başta Türk, Fars, Arap ve diğer tüm bölge halklarının kardeşliği ve bölgenin demokratikleşmesi anlamına gelecektir.

Bu temelde demokrasiden yana olan tüm özgürlükçü bölge güçlerini ve yurtsever Kürdistan halkını, demokratik yurtsever kurumlarını, bölge statükoculuğunun dayattığı baskıcı, faşizan sisteme karşı direnmeye, Ortadoğu’nun özgür ve demokratik geleceğini birlikte yaratmaya çağırıyoruz.”

ANF NEWS AGENCY