gönderen azad_26 » Pzr Haz 06, 2010 6:27 pm
Meğer 'eşeği dövüyorum sanırken, semerini dövermişim'...
Türköneydi, şuydu buydu diye dolanmanın alemi yokmuş.
Fethullahçıların İsrail'le ittifaktan vazgeçemeyeceklerini, nice karmaşık analizler ve suyunun suyu kanıtlarla göstermek isterken, Obama'yla birlikte Hoca Efendi de konuştu.
Tıpkı Obama gibi 'üzüntülerini' dile getirdi, ama yine tıpkı Obama gibi tek kelimeyle İsrail'i kınamadı ve İsrail'i suçlamak yerine, suçluların araştırma sonucunda ortaya çıkmasını, yine tıpkı Obama gibi istedi.
Fethullah Gülen bir de 'ekstra'dan İsrail'i, 'başkaldırılmayacak' bir 'otorite' olarak ilan etti.
Bu neyi gösteriyor?
Bu, Hükümetin gürültü patırtısının 'geçici' olduğunu, ABD'nin Gazze ablukasıyla ilgili yumuşatma taleplerinin yerine getirilmesinden sonra, 'İslami duyarlılığın' hükümet tarafından dindirileceğini gösteriyor.
Yeni derin devletin ideolojik aygıtı bunu şimdiden hissettirdi.
Ama, bir de şu var:
Eğer Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişiklik paketini esastan ele alır ve paketten yargıyla ilgili değişiklikleri esastan bozarsa, biliniz ki, Kürt düşmanı kampanyayla birlikte İsrail karşıtı kampanya daha da sertleşir ve sonuçta, bu iki 'paralel' kampanyanın rüzgarıyla Hükümet 'erken seçim'e gidebilir.
Demokratik güçler bu ihtimale hazır olmalıdırlar.
Başbakan'ın Konya'da, ABD ve İsrail'e meydan okurcasına 'Hamas terör örgütü değildir, direniş örgütüdür' demesi, Anayasa Mahkemesinin referandumu boşa çıkartacak muhtemel kararından sonra, 'erken seçime' gidileceğini gösteren en önemli işarettir.
Demokratik güçler, anti-semit ve Kürt düşmanı ırkçı bir seçim kampanyasının eşiğinde bulunduğumuzu da bilmeliler.
Türkiye'nin koşulları, parlamenter seçim mücadelesini oyun olmaktan çıkartmış bulunuyor. Kürt özgürlük hareketinin seçimlere katılması, seçimleri oyun olmaktan çıkarıyor.
Kürt özgürlük hareketinin katıldığı her seçim devletin stratejik hedeflerini belirleyen sonuçlar doğuruyor.
Eğer, ister erken, ister zamanında yapılsın, önümüzdeki seçimlerde BDP bölgede aldığı oyları yerel seçimlerde aldığı oyların bir puan, yalnızca bir puan üstüne çıkarsın, bölgede demokratik özerkliğin 'de facto' ilanını hiç kimse önleyemez.
Kürt özgürlük hareketi kimilerinin 'silah bırak' laflarına aldırmıyor.
Ama bu hareket, adım adım silahlı mücadeleden silahsız mücadeleye geçişin koşullarını yaratıyor.
Silahın alternatifi elbette 'teslimiyet' değil.
Gazze filosunda olduğu gibi, 'silaha karşı silahsız direnme' şimdi bölgede adım adım gerçek alternatif haline geliyor.
Paradoks gibi görünse de, Hükümetin yürüttüğü operasyonlar sonucunda silahlı çatışmaların yayılıp, derinleşmesi süreci, aynı zamanda silahlı yoldan silahsız mücadele yoluna geçişin güçlerini oluşturma ve örgütleme süreciyle yan yana gelişiyor.
Bölgede silahsız toplumsal direnişin cinsiyet bileşimi hızla değişiyor, Kürt özgürlük hareketi öncesinde sokakların 'erkek yüzü' değişti, her gösteride kadınların bileşimdeki oranı yükseliyor; tutuklanan, ölen kadınların sayısı artıyor.
Toplumsal direnişin yaş ortalaması da hızla değişiyor.
Kürt çocuğu yaşından önce 'büyüyor', o nedenle Başbakan Yardımcısı, sokaklardaki bu çocukları gördüğünde korkuyla titriyor ve 'bunlar çocuk değil, aslında büyük' diyor, çocuk tutukluların sayısı ve 'ölü çocukların' sayısı hızla tırmanıyor.
Başka?..
Kürt özgürlük hareketini 'sistem içine çekme' operasyonları iflas ediyor.
Vaktiyle Meclis'e sokularak eğitilen ve susturulan Kürtlerin yerini, şimdi Meclis'te susturulunca, sokakta konuşan 'yeni tip' bir parlamenter alıyor.
Ahmet Türk Meclis'ten atılıyor; atıldıktan sonra 'Samsun'a çıkıyor', orada saldırıya uğruyor ve sokaktaki kitlelerin en başında yürüyor.
Yeni ve demokratik bir 'Kürt parlamentarizmi' doğuyor.
Kadınlar Meclis grubunda, parti eşbaşkanlığında, belediye yönetimllerinde her türlü zorbalığa karşı koyuyor. Onlar, Bertolt Brecht'in 'cesaret anaları'dır.
Sevahir Bayındır halkın önünde yürüyor, hedef alınıyor ve yaralanıyor.
Ona acil şifalar diliyorum, 'milletvekilliği'ni 'halk vekilliği'ne dönüştürenlerin arasında onun da varolan rolünü selamlıyorum.
Kürt demokratik parlamentarizmi, 'seçilenle seçen' arasındaki uçurumu kaldırıyor; 'seçilenler' Meclis Komisyonlarında uyuklamıyor; halkın arasında, halkın ödediği ve ödeyeceği bedelleri yüklenerek mücadele ediyor.
Bu, evet yalnızca bu, 'seçilmişliğin' ayrıcalıklarından ebediyen vazgeçişin en büyük kanıtıdır.
Seçilmenin halkla birlikte bedel ödemek olduğunun bütün vicdanlara ilanıdır.
Kitle mücadelesi bütün mikropları, mevki hırsını, kirli rekabeti, kıskançlığı, kayırmacılığı, halkın değerlerine yabancılaşmışlığı öldürüyor.
20 kişilik direnen bir TBMM Halkvekilleri grubu var.
Sokakları dolduran kadın, erkek ve çocuk kitlenin önünde, onlarla beraber, onlar için, onların ödediği bütün bedelleri ödeyerek yürüyorlar.
Yürüyün arkadaşlar. Sizin de güneşiniz doğar!
*Günlük Gazetesi