gönderen azad_26 » Pzr Ağu 22, 2010 5:18 pm
ABD Irak’tan güçlerini çekmeye başladı. Bu stratejik bir değişiklik mi yoksa taktik mi? ABD 7 yıl içinde Irak’ta neler yaptı, gerisinde nasıl bir ülke bıraktı? Kürtler bu süreçteki tarihi fırsatları nasıl kaçırdı?
Irak savaşı, askeri geri çekilme ve bu ülkenin geleceği; 21. yy. Amerikan müdahaleciliğinin karakterini ve uluslararası ilişkileri anlama açısından önemli ve tarihi ipuçları taşıyor. ABD Irak’ta tarihin en farklı, en karmaşık, en acımasız ve en çirkin savaşını yürüttü. Zaten cepheden direnemeyecek Irak ordusunun dağılmasından sonra kendisine karşı gelişen direnişin (Vietnam’dakine benzer) geniş ve bütünlüklü bir cepheye dönüşmesini önlemek için karmaşık bir askeri ve politik strateji uygulayarak bu ülkenin tüm dinamiklerini bir iç çatışmaya sürükledi. Koca bir ülkenin nüfusunu küçük ordulara böldü ve her sokağını amaçları farklı bu küçük ordular için bir savaş meydanına dönüştürdü.
İlk çekilme sürecinin tamamlanması ile hükümet kurma girişimlerindeki başarısızlık karmaşık duruma ilişkin bilinmezlikleri biraz daha çoğalttı. Siyasi belirsizlik ve otorite boşluğu bölge ülkelerinin müdahaleleri bunu biraz daha derinleştiriyor. Ancak bu bilinmezlikler ABD içinde geçerli olduğunu düşünmek yanlış olabilir. ABD kendisi için uluslar arası prestij kaybı, ekonomik harcamaya mal olmuş devasa bir enerji kaynağını ve müdahaleyi sürdürmek istediği bölge için önemli bir üssü terk edip gitmiyor.
ÇEKİLME SAVAŞIN SONU DEĞİL
Bu yüzden var olan çekilme sadece kısmi bir askeri çekilmedir. Geride 50 bin muharip güç, özel güvenlik şirketi, paralı özel güçler, askeri teknoloji, hava gücü, binlerce uzman kadro, kendisine bağ(ım)lı politik elit, Amerikan özel kamplarında eğitilmiş 10 binden fazla kadro ve ABD küresel gücünün yarattığı güvenceyi bırakıyor. Bu güçle bu ülkedeki çatışmaları ve politik süreçleri yönetebileceğini düşünüyor. Ayrıca bunu Irak savaşının sonu olarak görmek bir yanılgıdır. Çatışmalar bir süre daha ve gerekli olduğu zaman sürecektir. Ancak artık Washington bu çatışmaların dışındaymış gibi görünecek. Böylece ortaya çıkacak retoriği, (geçmişte) sağ muhafazakârların yarattığı prestij kaybını önlemeye ve Obama ile başlayan Küresel Amerikan imajının inşasında kullanılacak. Zaten Washington Irak’ta önceki çağlara ait kaba sömürgeciliğe niyeti yoktu. Gerçek amacı Küresel sömürgecilik döngüsü önündeki temel direnç noktaları (ki bunlar her zaman ilerici değil) kırmaya yönelikti. O dönemki pentagon haritasının bu savaşın büyük bir bölgeyi düzenlemeye yönelik uzun süreli bir mücadelenin ilk adımları olduğunu açıkça vurgulamıştı. ABD’nin politikasında stratejik bir değişiklik yok taktik aşamalar var.
Başta Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari olmak üzere Amerikan güçlerini ülkede kalmasına yönelik Iraklı yetkililerin yaptığı açıklamalar Washington’dan bağımsız değil. Bunlar 2011’deki tam çekilmeyi önlemeyip özellikle Kerkük ve Musul’daki ABD askeri varlığını kalıcılaştırmayı amaçlıyor.
HÜKÜMET İÇİN EN BÜYÜK ENGEL TAHRAN
ABD Askerlerinin bir kısmının çekilmesi ciddi otorite boşluğu yaratmayacaktır ama bu yapılırken yeni bir hükümetin kurulamaması ve Şii siyasi yapıları arasındaki çelişkilerin sürmesi diğer grupların amaç ve aktiviteleri dinamik sürecin devam etmesine yol açacaktır.
Yeni hükümetin kurulmaması sadece gruplar arasındaki etnik, dini, politik ve ideolojik çelişkilerden kaynaklanmıyor aynı zamanda oluşumları karakterini şekillendirmeye yönelik dış müdahalelerin de önemli etkisi var. ABD Mart seçimlerinde - müdahalenin başından beri desteklediği Şii Laik liberal lider Iyat Allavi’yi önemli bir güç yapmayı başardı. Ancak onu gerçek anlamda hükümetin başına koymayı henüz başaramadı. Nuri El Maliki'nin başında bulunduğu Irak Milli İttifakı’nın girişimlerini ise kurulacak geniş tabanlı bir Şii yönetimin Tahran’ın etkisine girebileceğini düşünerek engelliyor.
Maliki'nin ikinci dönem görevde kalması konusundaki ısrarı dayandığı ittifak tarafından da fazla benimsenmediğinden hükümet kurma çalışmaları yılın sonuna kadar sürebilir. Washington Allavi’nin ve Hukuk Devleti Partisinin öncülüğünde ülkede kontrolü sağlayabilecek ve en önemlisi Tahranın ve Şam gibi merkezlerden gelen müdahalelere karşı koyabileceğini düşünüyor.
Ancak ulusal bir hükümet kurmadaki gecikme ülkedeki güvenliği ciddi anlamda riske ettiği ve ciddi belirsizliklere yol açtığı açıktır. Son dönemlerde yapılan kanlı saldırılarda bunun göstergesi. Ancak bunun (kendiliğinden) potansiyel bir aç savaş çıkacağına ilişkin kaygılar için erken sayılabilir.
Ama ülkedeki ekonomik durum için son dere önemli
Şüphesiz ki savaş bu ülkeyi enkaza çevirmiş durumda. Devlet enerji gelirleriyle ayakta durmaya çalışıyor Üç milyondan fazla insan devlette istihdam edilerek canlı tutulmaya çalışılıyor. Gelen petrol gelirlerinin bir kısmı bunlara, emeklilere harcanırken bir kısmı yoksullara yönelik uygulanan gıda programını finanse etmeye gidiyor. Ülkedeki ekili tarım arazisi büyük oranda küçülmüş durumda. Alt yapı, elektrik son derece kötü, eğitim ve sağlık kurumlarının rehabilitasyonuna yönelik çalışmalar son derce zayıf.
Şiddet siyasal ve toplumsal çelişkilerle örülü yolsuzluklar devam ediyor. Eğer hükümet kurulamazsa bu sorunların giderilmesi de mümkün değil.
BÖLÜNMÜŞLÜK SÜRÜYOR
Irak dinamikleri riskli ve kaygılı ruh hallerini koruyorlar. Her birisinin diğerine karşı beslediği korku nefret ve belirsizlik ilişiklilere damgasını vuruyor. Örneğin Suniler korkuyorlar, çünkü çekilmeden sonra kendilerinin geleneksel düşmanları Şiilerin kaderine terk edildiklerini düşünüyorlar. Öfkeliler çünkü ekonomik ve politik olarak dışlandıklarını düşünüyorlar. Bu yüzden daha saldırgan hem de tedirgin bekleyişlerini sürdürüyorlar. Ama Suni Apar kimliği yerine Irak milliyetçiliğini savunan Baasçıların kurduğu direniş grupları, radikal İslami eğilimleriyle Irak El Kaide’si ve ABD’yi destekleyen aşiretlerden oluşan Uyanış Konseyleri grupları arasında ideolojik olarak bölünmüş, gerçek bir liderlikten yoksun ve yasal temsil konusunda oldukça zayıf düşmüş haldeler.
Şiiler demografik avantajları ve Tahran’ın da desteği ile Irak’ı yönetmekte ısrarlılar. Ülkenin tarihindeki siyasal katılım ve iktidar tecrübeleri yetersiz, henüz kurulmaya çalışılan liberal demokratik işleyişten ve kültürden yoksunlar. Ayrıca aralarındaki politik bölünmelerle güçlü bir iktidarın oluşumunu engelliyor. Sivil politik zemindeki durumları bu iken Sunilerden gelebilecek yeni bir saldırı dalgasına karşı Mehdi ordusunu hayaletlerini de yeryüzünde tutuyorlar.
KÜRTLER TARİHİ FIRSATI DEĞERLENDİREMİYOR
Kürtler Irak savaşına haklılık kazandıran(az sayıdaki) motiften en güçlü olanıdır. Ancak onlar stratejik olarak temel haklarını ve tartışmalı halde tutulan kendi topraklarını kalıcı olarak elde etmek yerine pratik olarak ekonomik gelirlerini artırarak Mimari ve kurumsal bir inşa sürecini daha fazla önemsiyorlar. Kerkük ve Musul gibi kendi tarihi topraklarını elde etme konusunda yeterince cesur davranmadılar. Yine kendi bölgelerindeki ulusal bütünlüklerini bile oluşturmada yetersiz kaldılar. Tarihsel olarak dışlanan Ezidi ve Şii Kürtler (Lor’lar) ile kültürel ve ideolojik bir bütünleşme sağlamaya ve onların güvenlikleri sağlamada inandırıcı olamadılar. Oysa örneğin Şii Kürtlerin mezhepsel farklılıklarına rağmen güçlü ulusal duyguları mevcuttur. Yine Ezidi Kürtlerine mezhepsel tepkileri giderip bütünleşmelerini sağlamada gerekli başarıyı sergileyemediler. Oysa bu Kürdistan’ın koparılmaya çalışılan önemli bazı bölgelerin politik entegrasyonu için de son derece önemliydi. Hatta kendi içlerinde güçlü bir demokratik kültür yaratmak yerine yeni politik bölünmeler yaşama riskleri taşıyorlar.
Şüphesiz ki Kürtler bu günkü güçlü pozisyonlarını- reel politik bir yorumla- Irak içindeki Sünni ve Şiilerin dağınık örgütsüzlüklerinden alıyor. (Tıpkı daha önce tersinden yaşandığı gibi) Bu onların Kürtlere karşı gerçek düşmanlıklarını hayata geçirecek güçten yoksun tutuyor.
Elbette ki bu ilelebet sürmeyecek. Ama Kürtler işgalin başından beri yaptıkları hatayı sürdürüyorlar. Yani Kürdistan için yaşamsal anlamı olan bölgelerinin yönetimini ele almada ve Bağdat’taki pozisyonlarını güçlendirerek federasyon yasalarını güçlendirmede yetersizlik yaşıyorlar. Ekonomik kalkınma politik ve hukuksal dayanaklardan geleceği olmayan bir lüksten ibarettir. Bütün bunları bu halkın tarihi özelliklerine yorumlayabiliriz ancak Kürtler bu yanlış kaderi ret edecek doğru zamandadır.
Diğer devletler Kürtlerin enerji politikasını kabullenmelerine rağmen ulusal özerkliklerini güçlendirecek girişimlere mesafeli yaklaşıyor. Bölgesel güçler ise Kürtlere karşı tarihsel düşmanlıklarını sürdürüp sürekli taciz ve müdahalelerle istikrasızlaştırma ve zayıflatma çabalarını sürdürüyor.
Bunlar Kürtlerin ABD güçlerine bağımlığını sürmesine ve geleceğinde belirsizliklere yol açıyor. Elbette ki PKK’nin varlığı ve diğer parçalar için olduğu gibi Güney Kürdistan için de önemli ve doğal bir teminat yaratıyor. Ancak Kürtlerin Bağdat’ta kurulacak iktidara gerçek bir ortak olmayı, kendi doğal sınırlarını ulaşmayı ve dış müdahalelere karşı dayanıklı askeri ve siyasi bir kurumlaşmayı ortaya çıkarmaya mecburdurlar.
ÇATIŞMALAR SÜRECEK
Irak direnişi yayılma hızı, büyüklüğü ve yarattığı sivil kayıplar açısından dünyanın en farklı direnişlerinden birisiydi. Bu ülkedeki çelişkiler çatışma potansiyelini diri tutuyor. Kırılgan dengeler üzerine kurulmuş ordu, politik yapı ve kurumlar sokaktaki güvenliği ve dış müdahaleleri önleyebilecek durumda değil. Sünniler Irak hükümeti ve Şii gruplara karşı büyük bir saldırı başlatacaklarına dair çok sayıda tahmin yapılıyor.
Hükümet kurma girişimlerindeki başarısızlık doğal olarak saldırıları tetikledi. Temmuz ayında 535 kişi öldürülmesi ve 1000'den fazla kişinin yaralanması bu ayki rakamların ise şimdiden bunu geçmesi çok şey anlatıyor. ABD’nin son yıllarda doğu toplumlarının sosyo- politik yapısı, örgüt ve ekip eğilimlerinden, liderlik rolleri üzerine yorumlar yapıp hedef olarak belirledi. Ancak bunda istediği sonuçları alamadı. El Kaide sorumlularından Zarkavi’ye yönelik saldırıda belli bir sonuç alsa da El Masr El Bağdadi'nin öldürülmesi aynı sonuçları doğurmadı. Bu taktiği sadece birinci derecedeki liderlikleri değil bölge komutanlarını da hedefledi. Bunlardan 32’sini vurdu. Ama hızlı örgütlenen otonom hücreler, aynı hızla eylem inisiyatifi alarak bunun başarılı olmasını engelledi. Bizzat ABD askeri yetkilileri bu örgütlerin yapılan saldırılardan sonra çok hızlı şekilde toparlandığını ve saldırılarını sürdürdüklerini itiraf etti.
Irak’ta zafer hiçbir zaman tam olarak askeri taktik teknoloji ve niceliğe bağlı olmadı. Ortadoğu’da savaş orduların klasik caydırıcı gücüyle belirlenmiyor. Siyasal ve toplumsal çelişkilerin doğasında başlıyor ve orda bitiyor. ABD bu çelişkileri savaşı derinleştirmek, hedefleri karıştırmak için kullandı ama önlemek için kullanmada başarılı olur mu bilinmez?
:ANF