1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

21. asrın göçzedeleri kürtler..

MesajGönderilme zamanı: Pzt May 25, 2009 6:20 pm
gönderen azad_26
Resim

Ülkemizde Yirmi beş yıldır devam eden siyasal çatışma ortamı Türkiye’de yaşayan herkesimi etkilediği gibi,biz heridan köyü sakinlerinide derinden etkilemiştir.

Bu siyasal çatışmalar Ülkenin siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel dokusunu derinden etkileyerek olumsuz tahribatlara neden olmuştur.

Bu alt-üst oluşun insani maliyetini ölçmek olanaksızdır.

Devlet yetkilileri bu siyasal çatışmalı dönemi düşük yoğunluklu savaş olarak adlandırmış, demokratik çevreler ise bu dönemi kirli savaş olarak değerlendirilmiştir.

Evrensel hukuka göre yerleşim hakkı insan hakları açısından temel haklar arasında yer almaktadır. İnsanın var olmasının esas koşullarından bir tanesi de yerleşim hakkıdır

-Birleşmiş Milletler Yüksek komiserliği 1995 te Türkiye’de zorunlu göçe maruz bırakılanların sayısının iki milyon olduğunu belirtmektedir

-Birleşmiş Milletler Helsinki komisyonu 1996 da zorunlu göçe tabi olan köylülerin sayısının üç milyon olduğunu söylemektedir

-TBMM insan hakları komisyonu1994 te hazırladığı raporda 3848 köy ve yerleşim birimlerinin boşaltıldığını belirtmektedir.

Bu boşaltılan yerleşim yerlerindeki nüfus yaklaşık 1.5 milyon nüfusa tekabül etmektedir.

Göç kuruluşları ve insan hakları kuruluşlarının yaptıkları araştırma ve gözlemlere göre ise zorunlu göçe tabi olan insan sayısı üç milyonu aşkındır

Yukarıda ki hangi rakam veya veriyi ele alırsak alalım bu zorunlu göçü yüzyılımızın trajik Kürt göçü olarak adlandırmak yanlış olmayacaktır.

Bu yirmi yıllık süreçte yaşanan insanlık dramının ardındaki gerçekler doğru bir biçimde değerlendirilemezse bunu basit bir göçertme olayı gibi görülürse sorunun çözümü mümkün olmayacaktır

Unutmamak gerekir ki her toplumsal olgunun bir toplumsal geçmişi vardır. Tarihsel olgular geçmişlerinden kopuk olarak ele alınamaz.

Her toplumsal olgu bu tarihi geçmişi ile birlikte bir bütünlük içerisinde ele alınamazsa yanlış sonuçlara varılacaktır.

Tarihte yaşanmış olanları yok sayarak toplumsal olguları incelememiz doğru değildir.

Biz heridanlılar olarak gayemiz geçmişte yaşanan acı olayları tekrarlayıp yaraları kaşımak, acıları tazelemek değildir.

(Ermeni sorunu) Geçmişten ders çıkartılarak acıların tekrar yaşanmaması gerekir diye düşünüyoruz

Bizim burada yaptığımız toplumsal hafızayı tazeleyerek göçe zorlanmış heridan köyü sakinleri olarak kamuoyunun dikkatini çekmek, resmi ve sivil toplum kuruluşların, bu trajediden kaynaklanan sorunların çözümüne kendi olanakları ölçüsünde yardımcı olmalarını sağlamak ve toplumsal barışa katkı sunmaya çalışmaktır

ZORUNLU GÖÇ POLİTİKALARI VE TARİHSEL NEDENLERİ

1-Zorunlu göç sorunu Kürt sorunundan ayrı olarak ele alınamaz.

Osmanlı imparatorluğu döneminde de Cumhuriyet döneminde de çeşitli nedenlerle devletin zorunlu göçü uyguladığı bilinmektedir.

Cumhuriyet döneminde özellikle bazı Kürt hareketlerini bahane ederek tek ırk, tek ulus, tek dil ideolojik perspektifleri gereği, asimilasyonu gerçekleştirmek amacı ile Kürt stratejik bölgelerinden önemli sayıda insan iç Anadolu ve Trakya bölgelerine sürgün edilmiş, Balkanlardan, Kafkasya dan ve Orta Asya dan getirtilen Türkmen kökenli göçmenler(bu göçmenlerin bir kısmıda Elazığ’a yerleştirilmişlerdir ve bu göçmenlerden heridan’lılara gelin bile gelmiştir) önemli ve verimli olarak gördükleri alanlara yerleştirilerek asimilasyon politikalarının amaçları doğrultusunda zorunlu göç politikalarını yaşama geçirmişlerdir. (takriri sükun, mecburi iskan,sürgün yasaları vb. incelenmelidir.)

2- 1950’ li yılardan sonra geniş ölçekli alt yapı projeleri adı altında Dicle-Fırat havzalarında baraj projeleriyle en verimli alanlarda nüfusun yoğun yaşadığı yerleşim yerleri boşaltılarak halk zorunlu göçe tabi tutulmuştur.

Bu politikalar halen devam etmektedir.

Örneğin Dicle nehri üzerinde kurulacak olan IlıSu Barajı başta Hasankeyf ilçesi olmak üzere 173 yerleşim yerini su altında bırakacaktır.

Bu baraj projeleri sonucunda sadece zorunlu göç olgusu ile kalınmayacak aynı zamanda bir halka ait tarihsel- kültürel miraslarının yok olması da sağlanacaktır.

3-Son yirmi beş(25) yıllık çatışmalı ortamdan kaynaklanan zorunlu göç ve etkileri :

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile başlayan ve 1987 yılında olağan üstü hal yasası ile devam ettirilen insan hak ve özgürlüklerini askıya alan uygulamalar Kürt coğrafyasında aralıksız olarak sürdürülmüştür.

Olağan üstü hal valiliği yönetimi yerleşim yerlerinin boşaltılmasını sistematik ve bir plan dahilinde sürdürmüştür.

a-TC Devleti sınır bölgelerinde PKK’ ye lojistik destek verme ihtimaline karşı küçük yerleşim yerleri, stratejik ve ulaşılması zor dağ köylerini boşaltma programını uygulamıştır.

Köy-kent projesi adı altında boşaltılan bu köyleri bir arada tutarak denetim altında tutmayı hedeflemiştir.

Ancak halkın rızası olmadan bu köy-kent projesinin hayata geçirilmesi mümkün olmamıştır.

Nedeni,halkın üretimden koparılarak alt yapıdan yoksun, sözde kentsel yaşam tarzına benzer bir yaşam tarzı dayatılmak istenmiştir.

Biz heridan’lılarada düz’i felay köy kent için devlet tarafından önerilmişti ama ne heridanlılar nede diger komşu köyler bu projeye sıcak bakmadılar.

Ayrıca halk devletin bu uygulamalarını kendi gelecekleri açısından da güvenli bulmamıştır.

Dolayısıyla yerleşim yerlerinden boşaltılan halk oluşturulmak istenen köy-kentler yerine çeşitli bölge kentlerine ve metropol kent varoşlarına göç etmek zorunda kalmışlardır.

b-1990’ lı yıllarda devlet güvenlik güçleri ve PKK militanları arasında yaşanan çatışmalar giderek yoğun ve geniş bir alana yayılmıştır.

Bu dönemde pek çok can ve mal kaybının yaşanmış olması halkı derinden etkilemiş ve bu yerleşim alanlarında can ve mal kaybının kaygısı nedeniyle geniş bir kitle zorunlu göçe maruz kalmıştır.

c-Bu yoğun çatışmalı dönemde de bölgede yaşayan sivil halka devlet yerel güvenlik gücü oluşturulmak üzere köy koruculuğunu dayatmıştır.

Bazı bölgelerde özellikle aşiret ve ağalığın etkili olduğu alanlarda köy koruculuğunu az da olsa kabul edenlerin yanında halkın büyük bir çoğunluğu köy koruculuk sistemini bir ihanet olarak değerlendirmiş, ya da bu sistemi kendi gelecekleri açısından çok tehlikeli görerek kabul etmemiştir.

Devletin güvenlik güçleri köy koruculuğunu kabul etmeyenlerin evlerini, eşyaları, ve içerisindeki canlılarla birlikte yakma tehdidinde bulunmuş ve ya yakmışlardır.

Tarihte kendi vatandaşlarına: “ ya benimle birlikte halkına karşı savaşacaksın ya da senin burada yaşama hakkın artık yoktur” demek dünyada az rastlanılır bir olaydır. Zorunlu göçü teşkil eden göç mağdurlarının çoğunluğunu bu köy koruculuğunu ret edenler oluşturmaktadır.

d-Her iki silahlı güç arasındaki çatışmalar yalnız kırsal alanla sınırlı kalmamış, önemli bazı kent merkezlerine de yansımıştır.

Zaman-zaman kent merkezlerinde bazı provakatif eylem örnekleri de yaşanmıştır.

Şirnak, Silvan, Lice, Kulp,Cizre, Varto,Batman, Nusaybin gibi önemli kentlerde çatışmalar sonuncunda ya da provakatif eylemler sonucunda geniş çaplı tutuklanmalar yargısız infazlar, göz altında yaşanan yoğun işkenceler, faili meçhul kayıplar ve cinayetler gibi halk arasında can ve mal güvensizliği büyük tedirginlikler yaratmış ve buda batı metropollerine zorunlu göçün nedeni olmuştur.

e-Bazı yerleşim yerlerinde ve köylerinde Türk güvenlik güçleri yerine köy korucularına yetki verilmiştir.(özenle bazı aşiretler seçilmiştir.)

Yetkilendirilen köy korucuları kendi köylerine ve etraftaki köylerin bağ, bahçe,ekili arazi ve hayvanlarına zorla el koyarak halkı zorunlu göçe tabi tutmuştur.

Köy korucuları süreç içerisinde, başta gasp olmak üzere; uyuşturucu kaçakçılığı tecavüz, hırsızlık, suiistimal, adam öldürme gibi pek çok yüz kızartıcı suçlar işlemiş ve bir organize suç şebekesi haline gelmiştir bunun son örnegini mardindeki halk katliamına hepimiz şahit olduk( 05.05.2009 mardin katliamı)
http://www.firatnews.eu/index.php?rupel=nuce&nuceID=20189

f-Bazı yerleşim yerlerine Türk güvenlik güçleri veya köy korucuları ambargo uygulayarak buralara her türlü ulaşım araçlarının, yiyecek ve gıdanın girmesini yasaklamışlardır.

Aynı şekilde kırsal alanlarda ve meralarda hayvan otlatma yasağını da uygulamışlardır.

Buralarda yaşayan halk geçim kaynaklarından yoksun bırakılmış, yerel ekonomi çökertilmiş ve bu nedenle zorunlu göçler yaşanmıştır.


g- 1985-1992 Silahlı çatışma döneminde PKK köy koruculuk sistemini kendisi için tehlikeli görmüş, bu durumu işbirlikçilik ve ihanet olarak değerlendirmiş ve köy koruculuk siteminin yaygınlaşmaması için köy koruculuğunu kabul eden köylere karşı silahlı eylemlerde bulunmuş, az da olsa bu da zorunlu göçe neden olmuştur.

h-1984’ te başlayan ve halen devam eden silahlı çatışma dönemi zaman zaman tek taraflı ateşkesle belirli dönemlerde bir rahatlama yaratmışsa da büyük can ve mal kayıplarına sebep olmakla sınırlı kalmamış bu uzun süreçte ülke kaynakları silahlanmaya harcanarak heba edilmiştir. İç ve dış borç faizleri ile ülke ekonomisi iflasın eşiğine getirilmiştir.

Aynı şekilde işsizlik ve yoksulluk cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeyine ulaşmıştır.

Ayrıca Kürt coğrafyasında pek çok ormanlık alanın yakılmış olması,mesela bizim heridan ve çevresi gorse dağını devletin güvenlik kuvvetleri düzenli olarak her sene yakmaktadırlar bu yangınlar nedeniyle iklimsel değişiklikler gözlenmiş, başta kuraklık,su kaynaklarının azalması, çığ olaylarının artması, bazı hayvan türlerinin yok olması, ekonomik değeri yüksek olan meşe ve diğer meyve ağaç türlerinin yok olması neticesinde çevre katliamı yaşanmış ve ekolojik denge bozulmuştur.

ZORUNLU GÖÇÜN ÇUKUROVA BÖLGESİDE YARATTIĞI DRAMATİK YAŞAM KOŞULLARI VE KENTSEL SORUNLAR

A-YAŞAM STANDARTLARINDAKİ DÜŞÜŞ:
Göç mağdurları göç öncesi yaşadıkları yerleşim birimlerinde üretici durumda iken göçle geldikleri bu bölgede tüketici duruma düşmüşlerdir.

Dolayısıyla Çukurova bölgesinde var olan işsizlik katlanarak büyümüştür.

Ayrıca zorunlu göç mağdurları bu bölgede ucuz iş gücünün oluşmasına da neden olmuştur.

Göç mağdurlarının yaşadıkları açlık ve yoksullukların yanında yerleşik halkında iş bulma imkanları daralmış ve yaşam standartları olumsuz bir şekilde etkilenmiştir mesela ben bazen çukurovaya seyahat ederim çukurovaya göç eden halkımızın durumunu yakından gören ve bilen biri olarak burada yaşayan halkımız tam bir sefalet içindedir diyebiliriz.

C-BESLENME VE SAĞLIK SORUNU:

Zorunlu göç mağdurları tek yönlü (sadece tahıl ürünleri ile) beslenebilmektedirler. Bu tek yönlü beslenmenin organizma üzerinde olumsuz etkileri kaçınılmazdır.

Özellikle çocukların et, süt gibi temel besin maddelerinden yoksun olmaları, vücut direncinin zayıflamasına ve çeşitli hastalıkların oluşmasına sebep olmaktadır.

2008 yılında Elazığ’da (SES)sağlık ve sosyal hizmet emekçileri olarak yaptığımız araştırmaya ve sınırlı bir sağlık taramasında köylerinden göç eden çocukların % 71 inde anemi (kansızlık) tespit edilmiştir.

Aynı şekilde hamile kadınlar yetersiz beslenmeden dolayı sağlıksız bebekler doğurmaktadırlar.

Ayrıca yaşadıkları bölgelerde alt yapı eksikliği nedeniyle. (sağlıksız içme suları, banyo ve tuvalet sorunları, çevre kirliliği vb.) enfeksiyon ve çeşitli bulaşıcı hastalıklara da maruz kalmaktadırlar.

Göçzedelerin büyük bir kesimi sosyal güvenceden yoksundur.

Türkiye de, bilindiği gibi sağlık güvencesi olmayan yoksullara yeşil kart verilmektedir. Ancak göç zedeler bu imkandan da yoksundurlar.

Bunun nedeni; yeşil kart alabilmek için kendi adlarına kayıtlı herhangi bir gayri menkulün bulunmaması şartıdır.

Valilik ve kaymakamlıklara başvurular sonucunda adlarına kayıtlı ev, bağ,bahçe ,arazi gibi gayri menkuller var diye yeşil kart verilmemektedir.

Bu malların şahsın tasarrufu altında olmadığını bildikleri halde…örneğin komşum olan ali maviş ve çocuklarına yaşil kart verilmemekte, veya türlü bahanelerle kendilerine büyük sıkıntılar yaşatılmaktadır.

Göç mağdurlarında en çok rastlanan sağlık sorunlarının başında psikolojik sorunlar gelir.

Göç ettirilenler kendi bölgelerine yurt özlemi duymaktadırlar.

Buna ağır yaşam koşulları da eklenince ruhsal bunalımlar ortaya çıkmaktadır.

Göç kitlesinin içerisinde, mağdurların mağduru durumuna düşen kadın ve çocukların durumu daha da kaygı vericidir. Kadınlar iki duvar arasında hapis hayatı yaşamaktadırlar.

Örneğin: Konu hakkında görüştüğüm göç mağduru, komşum aynı zamanda köylümüz 47 yaşında, 7 çocuk annesi bir kadın,18 yıldır Elazığda yaşadığı halde 2 km uzağındaki tarihi Harput mesire yeri veya halka açık piknik alanlarını (sivrice gölü,Keban gölü vb.)yerlere hiç gitmediğini ifade ediyor.

Okul yaşındaki çocuklar ve gençler bu yoksul kent yaşamının sorunlarını daha ağır bunalımlarla yaşamaktadırlar. Geleceğe ilişkin hiçbir umutları yoktur.

Sosyal destek ağları parçalanmış, düşük benlik duyguları gelişmiştir. Özellikle ergenlerde bu durum çeşitli ruhsal sorunlara; hatta intiharlara neden olmaktadır.

D-EĞİTİM VE SOSYAL UYUMSUZLUK SORUNU:

Zorunlu göçle kent varoşlarına gelen göç mağdurları,işsizlik ve yoksulluk nedeniyle eğitim çağındaki çocuklarını okula gönderme imkanlarına sahip değildirler.

Okula gidemeyen çocuklar gündelikçi işçi olarak çalışmaktadırlar. (boyacılık,hamallık,çöpte kağıt toplama,vb.

Okula gidenler ise dersliklerin çok kalabalık oluşu,ders araç ve gereçlerinin yetersiz oluşu, dil sorunu gibi nedenlerle yeterli eğitimi alamamaktadırlar.

Gerek yetersiz eğitim görenler ve gerekse eğitimden kopanlar, giderek ailenin denetimden çıkmaktadırlar.

Çocuk, doğrudan doğruya suç işleme ortamına itilmektedir. Kentte; yaşadıkları sosyal uyumsuzluk faktörü de eklenince, başta uyuşturucu bağımlılığı ( özellikle tiner bağımlılığı) olmak üzere hırsızlık, kapkaççılık gibi adli suçların yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

Elazığ’da, adli vakalarda, zorunlu göç olaylarının olduğu son on beş yılda % 500 artışın olduğu adli mercilerin kayıtlarından anlaşılmaktadır.

Zorunlu göçün neden olduğu önemli sosyal sorunlardan biri de ahlaki yozlaşma ve çevre ile uyumsuzluk sorunudur.

Fuhuş olaylarındaki artış ahlaki çöküntünün bir göstergesidir.

Bundan birkaç yıl önce D.bakır’ı ziyaretimde bir pastanede otururken ahlak masası polisleri ile aynı mekanda Göç zedeler üzerinden bir sohbet başladı aramızda. Ahlak masası ekiplerinin ifadelerine göre D.bakır’da 2000’e yakın
rendevu evinin olduğunu ve bu evlerin % 85 inin göç eden ailelere ait olduğunu ifade ediyorlardı.

Halkımızın zorunlu göç sonucu geldikleri yerlerde yerleşik halkla dil,kültür farklılığı nedeniyle uyum sorunu yaşamaktadırlar.

Güvenlik kaygısı ile çeşitli illerden gelenler belirli yerlerde bir arada kümelenerek adeta gettolar oluşturmuşlardır.

Bu durum yerleşik halkla göç zedeler arasında kuşkulu bir bakışa neden olmaktadır. Aynı zamanda yerleşik halkla göç zedeler arasında kaynaşma ve entegrasyonu olumsuz yönde etkilemektedir.

Örnegin Çukurova ziyaretimde adana’nın Ceyhan ilçesine bağlı mercimek kasabasına göç eden Van’lı bir aile ile konuştuğumda van’lı ailenin;”kasaba halkının kendilerine farklı bir gözle baktığını ve sürekli dışlandıklarını”söylüyorlardı.

Yine bu ailenin durumunu yerleşik kasaba halkına sorduğumda ise “bunlar hırsızlık yapıyorlar pistirler temizlik nedir bilmezler kasabanın düzenini bozuyorlar”diyorlardı Van’lı ailenin yaşadığı alan kasaba dışındaki tarlaların içinde altyapı yok su yok elektrik yok cocuklar okula gitmiyor sağlık sorunları cabası böyle bir aileden ne beklenir…?

Zorunlu göç akdeniz bölgesinin önemli kentleri olan Adana, Mersin, Antalya, Tarsus, İskenderun, Ceyhan başta olmak üzere pek çok kentte nüfus sayısını ikiye katlamıştır.

Örneğin; 1988 de Mersin nüfusuna baktığımızda 450.000-500.000 arasın da iken, 2009 yılında ise bu sayı yaklaşık olarak 2.000.000 na yaklaşmıştır.

ZORUNLU GÖÇ MAĞDURLARININ GERİYE DÖNÜŞ SORUNU

Son yirmi beş yıllık çatışmalardan dolayı, milyonlarca Kürt göçmeninin bulunduğu yerden eski yerleşim yerlerine geri dönmeleri kolay olmayacaktır.

Benim gözlemlerime göre gerek avrupadaki gerek Türkiye metropollerindeki göç mağdurlarının geriye dönüşle ilgili yoğun talep ve istekleri vardır.

Fakat; geri dönüş için gerekli olan mali kaynağın yetersizliği,geri dönüşten sonra barınacakları yerlerin yakılmış ve yıkılmış olması, arazi, tarla, bağ ve bahçelerine devletin, korucuların, hısım veya akrabalarının el koymuş olması başlıca engellerdir.

Geriye dönüşten sonraki güvenlik boyutu da önemli bir engeldir. Göç mağdurlarının en küçük bir imkan bulduğu takdirde bunu değerlendirerek geri döneceğini biliyoruz.

2000 yılında PKK tarafından alınan tek taraflı ateşkes döneminde kısmi bir rahatlamanın yaşandığı ve %5 civarında bir geri dönüşün olduğunu bazı kurum ve kuruluşların istatistikleri ortaya koymaktadır.

Bu süre içerisinde geri dönenlerin; bütün tehlikeleri göze alan, en yoksul ve çaresiz göç zedeler olduğu bilinmektedir.

Geriye dönüş için gerekli koşulların yaratılması elbette mali bir kaynağı gerektirir. Bilindiği gibi 2004 yılının Temmuz ayında çıkarılan Terör ve Terörle mücadeleden zarar görenlerin zararlarının karşılanması hakkındaki kanun bazı olumlu yanları olmasına rağmen geniş boyutlu göç sorununu çözmekten uzaktır.

Bu yasanın adı bile toplumsal uzlaşma ve barış yasası olacağı yerde; “terör ve terörle mücadeleden doğan zararların karşılanması” şeklinde yanlış konulmuştur.

Devletin bu yasayla durumu kurtarmak, iç ve dış kamu oyunu yanıltmak gibi anlayışlar taşıdığı apaçık ortadadır.

Bu sorunun çözümü için İçişleri Bakanlığının bütçesi içerisinde çözümlemek imkansızdır.
Onun için T.C. devleti bütçeden önemli bir mali kaynak ayırmalı; ve bu sorunların çözümü için bir projeler dizisi hazırlamalıdır.

AB ülkeleri ve Avrupa Konseyi, T.C. devletine maddi kaynak sağlamalıdır.

Ayrıca BM mülteciler yüksek komiserliği, ulusal ve uluslararası insani kurumlar, BM’nin Ülke İçinde Göç ettirme konusundaki yol gösterici ilkeleri çerçevesinde maddi ve manevi yükümlülüklerini yerine getirmelidirler.

Aynı şekilde Kürt coğrafyasında bulunan yerel yönetimler, göç kuruluşları ve insani kuruluşlar, geriye dönüş ile ilgili çalışmalara aktif olarak katılmalıdırlar.

Ancak böylesi büyük ve kapsamlı bir projeye, başta BM, AB, Avrupa Konseyinin,T.C devletinin, yerel yönetimlerin, ulusal ve uluslararası göç kuruluşlarının ortak çabaları ile çözüm bulunabilir.

Yüzyılımızda yaşanan bu en trajik Kürt göçüne karşı yukarıda bahsettiğimiz ulusal ve uluslararası tüm kurum ve kuruluşlar bu trajedi yaşanırken duyarsız ve sorumsuz davranmışlardır.

Hiç olmazsa zorunlu Kürt göçünün geriye dönüşü konusunda gerekli duyarlılığı göstererek geçmişte ki hatalarını telafi etmelidirler.

Ve bu tarihsel, insani sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmelidirler.


Barış ve kardeşliğin eğemen olduğu demokratik bir Türkiye dileğiyle..

Selamlar saygılar