Nuri Dersimi (1890- 1973)

kurdistan cografyasında yaşayan ve yaşanan olaylarla ilgili kişilikler araştırmaları

Nuri Dersimi (1890- 1973)

Mesajgönderen admin » Sal Oca 17, 2012 8:40 pm

Resim
Nuri Dersimi
Nuri Dersimi (Tam ad: Mehmet Nuri Dersimi; Kürtçe: Nûrî Dêrsimî; Arapça: محمد نوري درسيمي; Mezar taşına göre: Muhammed Nûrî Dêrsimî îbn el-Molla Îbrahîm Colikoxlî; Takma adı: "Baytar Nuri", d. 1890 ?; Burnak Ovacık - ö. 22 Ağustos 1973; Halep), Koçgiri İsyanı ve Dersim İsyanına adı karışmış Kürt[1] veteriner. Seyit Rıza'nın danışmanı.

Öğrenim

Mılan Aşiretinden Colıkzadeler (büyük dedesinin adı Colo olmasından)'den Mehmet Ali'nin oğlu Mıla İbrahim'in oğlu olarak Burnag (bugünkü Ovacık ilçesi Burnak köyü) köyünde doğmuştur. 1899'da Hozat Livası'na bağlı Sorpiyan (bugünkü Yolkonak) köyünde amcası Mıla Hasan tarafından ilk öğretimine başlatılmış ve ailesinin Harput'a göç etmesinden dolayı Harput Askeri Rüştiyesi'ne kaydolmuştur. Ancak 1904'de Harput Askeri Rüştiyesi'ni bırakarak yatılı Harput İdadi Mektebi'ne (lise) başlamıştır. İdadiden mezun olduktan sonra İstanbul'a geçmiş ve Ekim 1911'de İstanbul Sultanahmet'teki Mülkiye Baytar Mektebi Alisi'ne (Veteriner Okulu) kaydolmuştur.

İstanbul'da önce Kürt Tabele Hevî Cemiyeti'ne girmiş ve 1912'de kurulan Kürdistan Muhiban Cemiyeti'nin umumi kâtipliğini (genel sekreteri) yaptıktan sonra Kürdistan Teali Cemiyeti'ne katılmıştır.

1914'de I. Dünya Savaşı'nın başlamasından son sınıf öğrencilerinin askere alınması üzerine okulu bitirmeden Harp Okulu'na gönderilerek iki aylık bir askeri eğitimi almıştır. Ordan İstanbul Beykoz'da nakliye tabur Baytar Yüzbaşısı Mustafa Bey'in yanına görevlendiirlmiş ve daha sonra 4. Ordu Baytar Müfettişliği emrinde subay vekili rütbesiyle Erzincan'da veteriner olarak hizmet etmiştir. Askerlik döneminde görev nedeniyle Dersim'e giderek aşiret liderleriyle tanışmıştır. Askerliğini tamamladıktan sonra 1916'da İstanbul'a dönerek okula devam etmiştir. 22 Eylül 1918'de okuldan mezun olup diplomalı veteriner olmuş ve "Baytar Nuri" olarak anılmaya başlamıştır.

Savaş bittiğinde Kürdistan Teali Cemiyeti hakkında yapılan bir ihbar üzerine Divan-ı Harb'e verilmiştir. Ancak Iraklı Kürt olan Divan-ı Harp reisi Mustafa Paşa (daha sonra Mustafa Kemal'in idamına karar verdiği kişi) Haydi gidiniz oğlum, yolunuz açık olsun, Dersimliler'e ve hassaten Seyid Kasım Ağa'ya selam söyle diyerek suçsuz kararı vermiştir. [kaynak belirtilmeli]

Koçgiri İsyanı
Kangal, Divriği, Zara mıntıka veterinerliği görevini almak için Seyit Abdülkadir tarafından Ziraat Vezaretine tavsiye yazılmış ve Haziran 1919'da Koçgiri aşiretlerinin reislerinden Mustafa Paşazade Haydar ile birlikte İstanbul'dan ayrılarak Karadeniz yoluyla Giresun'a, ordan Sivas'ın Zara kazası Ümraniye (bugünkü İmranlı ilçesi) nahiye merkezine ve ordan Boğazviran (bugünkü İmranlı ilçesi Boğazören) köyüne geçmiştir. Boğazviran'da Mustafa Paşazade Haydar, kardeşi Alişan ve Alişan'ın kâtibi Alişer ile görüşerek örgütü kurmaya karar vermiştir.

20 Aralık 1920'de faaliyetleri nedeniyle tutuklanmıştır. Fakat Hasan Hayri'nin araya girmesiyle serbest bırakılmıştır.

Koçgiri İsyanına katıldıktan sonra 15 Mayıs 1921'de Dersim'e iltica etmiştir. Sakallı Nurettin komutasındaki Merkez Ordusu tarafından kurulan Divan-ı Harp'te 25 Haziran 1921'de gıyaben mahkum edilmiştir.

Doğulu milletvekillerinin girişimlerinin soncu Mustafa Kemal af ettiyse de Dersimli Nuri Dersimi ve Koçgirili Alişer'i istisna tutmuştur.

Ovacık aşiretlerinden Arslan, Binsan, Maksudan, Pergoran, Koçan, Şemikan ve Reşıkan aşiretlerin Seyit Rıza ile ittifak kurmasını sağlamıştır. Seydan ve Sığıhasanan aşiretleri arasındaki düşmanlığını gidirme ve Alevi bağlılık hasıl etme düşünceleriyle Seydan aşiretleri reisi Munzur Ağazade Ali Ağa'nın kızıyla evlenmiştir. Ancak Ali Ağa'yı Seyit Rıza ile ittifaka ikna edememiştir.

Dersim İsyanı
Yurt dışına çıkmak için Elaziz'den İstanbul'a gitmiş ve Sirkeci'de Elaziz Otelinde kalmıştır. Sirkeci İstasyonu'ndan Rumeli treniyle Edirne'ye gitmek bahanesiyle Yunanistan'a geçmeye planlamıştır. Ancak Makrı köyüne geldiğinde tesadüfen görüştüğü Sabri Bey'in Yunanistan - Türkiye arasındaki iç anlaşmasından dolayı yakalanarak Türkiye'ye teslim edileceğini duyunca vazgeçmiş ve İstanbul'a dönmüştür.

Rumeli yoluyla iltica etmenin imkânsız olduğu anlayınca Fransız Suriye Mandası'na iltica etmeye karar vermiş ve önce Mersin'e ordan da Adana'ya geçmiştir. Adana'dan Elaziz'e bir telegraf yazarak Mardin'e gideceğini bildirmiş ve 11 Eylül 1937'de İstanbul'dan gelip Suriye yoluyla Mardin ve Bağdat'a gidecek olan ekspres trenine binmiştir. Aynı vagonda tesadüffen binen Sultan Hamit'in varislerinin avukatı olan Suriye'li avukat Kâmil Sinno'nun yardımıyla Suriye'ye iltica etmiştir.

Suriye
Kırıkhan (bugün Hatay iline bağlı bir ilçe)'da Koco Ağa'nın yanında "Hüseyin Mazlum" olarak kalmıştır. Ancak Fransız albay Kole (Robert Collet)'nin Dersimli Baytar Nuri'nin Türkiye'ye teslim edileceğine dair kararı aldığını işitmiş ve 1 Temmuz 1938'de Halep'e geçmek zorunda kalmıştır. Üç gün sonra 4 Temmuz'de Türk askerleri Antakya'ya girmişlerdir. Halep'te bulunan Dersim'li Şemikan aşiretlerinden Gazioğullarından Ali Ağa'nın kızı Feride ile nişanlanmış ve aynı günlerde Hoybûn Cemiyetine üye olmuştur.

Ürdün
Fransa Dışişleri Bakanlığının Dersimli Baytar Nuri isimiyel bir şahsının Türkiye'ye teslimine karar vermiş olduğunu duymuş ve Ürdün'de bir baytar doktoruna lüzum görüldüğünü öğrendiği için Eylül 1938'de Ürdün'e geçmeye karar vermiştir. 14 Ekim 1938'de Amman'da Umum Baytar Reisliğine tayin edilmiş ve 24 Aralık'ta Suriye'den ayrılarak Ürdün'e geçmiştir. 2 Temmuz 1939'da nişanlısı Feride de Halep'ten Amman'a gelmiş ve 6 Temmuz'de evlenmiştir. 27 Kasım 1939'da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından ayrılarak Suriye vatandaşlığına geçmiştir. Melik Abdullah'ın Türk cariyesinden olan oğlu Emir Nilf'in Türkiye'yi ziyaret ettiğinde İsmet İnönü'nün

Kardeşim, babanıza söyleyin, biz dostuz; fakat yurdumuzdan firari hayin Dersimli Baytar Nuri'ye bizden bir miralayın maaşını vererek vazifede istihdam ediyorsunuz Ve devletler nezdinde Türkiye aleyhindeki yalan yanlış suçlama ve iftiralarına da açıktan açağa meydan veriyorsunuz

demesinden sonra 27 Ekim 1940'da Amman'dan ayrılarak Halep'te Paşa mahallesindeki eşi Feride'nin yanına gelmiştir.

Suriye'ye dönüş
6 Ağustos 1941'de Ezez (Arapça: أعزاز A'zāz) kaymakamlığı baytarlığına tayin edilmiştir. Fakat Türkiye'nin Halep Başkonsolosluğu Ezez'in Türkiye sınırına yakın olmasından dolayı itiraz etmiş ve 23 Ağustos 1941'de Hama merkezine nakledilmiştir. 1942 başlarında İdlip (Arapça: إدلب Idlib), Muarra, Cısır Sur, Harım baytarlıklarına, 1946'da Halep merkezine tayin edilmiştir. 10 Şubat 1948'de Cebel Druz (جبل الدروز Jebel ed Drūz; bugünkü Süveydağ (السويداء As-Suwaidāʾ) iline denk gelir) merkezinde görevlendirilmiştir. Komünist olarak itham edilmiş ve 2 Mayıs 1950 tarihli bir kararla görevinden alınmıştır. Cezire Derik mıntıkasında Mustafapaşazade Naif'ten Robarye adlı köyü yeniden inşa ederek Cello Saffan adlı köyü de satın alarak Ahmet Nafiz ile birlikte tarımla meşgul olmaya başlamıştır.

22 Ağustos 1973'te Halep'te ölmüş ve naaşı Afrin (Arapça: عفرين ʿAfrīn, Kürtçe: Efrîn)'de defne edilmiştir.



İlgili kitaplar:

Vet. Dr. M. Nuri Dersimi, Hatıratım, Geliştirilmiş Yeni Basım (İlk baskı: Roja Nû Yayınları, İsveç, 1987), Öz-Ge Yayınları, Ankara, 1992.

Dr. Nuri Dêrsimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Doz Yayınları, Eylül 2004, ISBN 975-6876-44-1

Hüseyin Akar, 'Vet. Dr. M. Nuri Dersimi', Derdim'den Portreler, Kalan Yayınları, Ankara, Ekim 1999, ISBN 975-8424-03-3, s. 96-103.

Mehmet Kemal Işık (Torî), 'Baytar Nuri Dêrsimi', Ünlü Kürt Bilgin ve Birinci Kuşak Aydınlar, Sorun Yayınları, İstanbul, Kasım 2000, ISBN 975-431-111-0, s. 162-165.

Kaynak: Wikipedia
--------------------------------------------------------------------------------
Genclige Hitabe:
Ey asırların zulmünü istikar eden civanmert milletin oğlu, beni dinle!
İnsanlık tarihinin şafağı ağarırken, onun ilk alevleri Hint denizinden Kafkaslara, Küçük Asya'nın doğu yamaçlarından Orta Asya’ya kadar uzanan yüksek dağlarda ve güneşli yaylalarda seni doğuran büyük ırkın mağrur alnına isabet etmiştir.
Senin tarihin, ardı arkası kesilmeyen kahramanlık öykülerinin tarihidir. Çünkü sen, kırk asırdan beri namuslu ve özgür bir varlık için savaşan ve bugün dahi o savaştan yılmamış olan bir milletin çocuğusun.
Kürt’ün fırtına ve kasırgalarla dolu dünkü ve bugünkü hayatının, maruz kaldığı felaketlerin ve çektiği ızdırapların sebep ve kaynaklarını aramak, tarihin cilvelerini uyanış gözleriyle tetkik etmek hepimizin borcudur.
Varlığını korumak, benliğini muhafaza etmek için, hiçbir millet bizim kadar uzun ve sürekli savaşlar yapmamıştır.
Uzun tarihimiz boyunca, hiçbir kuvvet bize mağlubiyet itirafı yaptıramamıştır. Kürt alnı, Kürt yurdunun görkemli zirveleri gibi, daima yüksek kalmiş ve hiçbir fatihin önünde eğilmemiştir. Kürt yaşamının gerçekliği , bugünün de şaşmaz hakikatidir. Çünkü Kürt ölüm kalım savaşını terketmemiş, mağlubiyet itirafında bulunmamış, dünya milletleri saflarindan silinmemeye karar vermiş, yaşamak isteyen ve yaşamak için ölmesini bilen bir millettir.
Ey Kürt oğlu, ey Kürt kızı, dünya bu kararından haberdar olmalıdır! Yaşamak isteyen her varlık döğüşmelidir!
Dünya üzerinde bir yeri olmak isteyen her millet çarpişmalıdır!
Tabiatin değişmez kaidesi budur. Kimyevi, nebati ve hayvani alemin amansız varlık kanunu budur; döğüşmek, savaşmak!...
Bu kaide, insan cinsi için daha amansızdır. Irk ırkın, millet milletin, insan insanın yırtıcı canavarıdır.
İnsanlık medeniyeti henüz bu kaideyi tebdile, muvaffak olamadı, savaş kanunu ta'dil edemedi. Bugün de, yaşamak için döğüşmek gerek, kaçınmak ölmektir.
Biz, ölmek istemeyen bir milletiz. Kürt, yaşamaya karar vermiştir ve yaşayacaktır.
Uzun tarihimiz boyunca bir çok ırklar, milletler ve devletler Kürdü öldürmeye çalışmışlar, onu hayat hakkından mahrum etmeğe azmetmişler, fakat muvaffak olamamışlardır. Doğudan, batıdan, güneyden ve kuzeyden gelen cihangir akınları, Kürt dağlarının eteklerinde kırılmış, Kürt azmi karşısında parçalanmıştır. Dünya tarihinin seyrini değiştiren Kahhar kuvvetler, bir çok milletlerin varlığına hateme çekmiş, bize muasır bir çok milletler tarihe geçmiş, fakat mücadeleden yılmamış olan Kürt, tarihe karşı kanlar akan alnını yükselterek:" ben ölmedim, ben yasayacağım!" demiştir.
Hiç bir milletin tarihi bizimki kadar kanlı olmamıştır. Hiçbir milletin yurdu bizimki kadar istila dalgalarına uğramamıştır. Hiçbir millet bizim kadar mutemadi döğüşmemiştir. En gayri musait şartlar altında bile, Kürt eli silah tutarken teslim olmamıştır. Kahhar kuvvetlerin, sayı çokluğunun savaş için meydan okumalarına, Kürt daima "EVET!" cevabını vermiştir.
İşte, varlığımız bütün hikmeti, devamımızın bütün sırrı bu kelimede bulunmaktadır.
Ey ırkımın ümidi istikbali olan Kürt gençliği! Bu naciz eseri sana ithaf ediyorum.
Yurdundan uzak, yad ellerde kalbi milli ızdıraplarla sızlayan, Kürt’ün istiklal ve hürriyet güneşinin doğumuna tesne ruhu alevlenen derbeder bir Kürt’ün, intikam gününün mahşerini senin bükülmez pazularından ümit eden Dersimli bir Kürt çocuğunun sana yalnız sana mütevecih feryadına kulak ver!
Ben sana, senin namus ve şerefini lekelememek için vatanın yalçın kayaları,müthiş uçurumları üzerinden kendilerini kurtarıcı ölümün kucağına atan binlerce gelin ve kızlarımızın feryadını inliyorum....!
Ben sana, senin hala bugün bile, namert düşmenin kapısında esaret altında yaşayan, her gün, her an damla damla ölen, milliyeti, dili ve mukaddesatı tahkir edilen köle Kürtlerin derin feryadını ağlıyorum...
Kürdistan'ın zümrüt dağlarından, güneşli yaylalarından sürülerek, Anadolu'nun çorak ovalarında açlıktan ölen, kahpe düşmanın süngüsüyle, kurşunuyla imha edilen ve günahları yalnız ve yalnız Kürt doğmus olmak olan kardeşlerimizin gözlerini ölüm kapatırken, onların ümitlerinin ufuklarında sen bir güneş gibi belirdin...
Onların sana, bir tek kelimede tekasüf eden, amansız amir ve kahhar bir vasiyeti var:
İntikam!
İntikam!
Kürt namusuna sürülen lekeyi temizlemek için.
İntikam!
süngülenen yüzbinlerce Kürt yavrularının feryadını dindirmek için.
İntikam!
Girdaplara atılan, ateşlerde yakılan gelin ve kızlarımızın Kürdistan afakında oğuldayan eninlerini teskin için.
İntikam!
Darağaçlarının altında ölümü kahramanca selamlayan, "yaşasın hür ve müstakil Kürdistan!" diye haykırarak sehadet tacını giyen binlerce vatan kurbanlarının gayelerini tehakkuk ettirmek için.
İntikam!
Kürdistan denilen harabezar anayurdun istilası için.
İntikam!
Kürt diyarında uluyan sırtlan ve çakallar ırkının mülevves vücutlarından Kürt vatanını tathir için.
İntikam!
"Medeniyet" denilen kahpenin peşine sığınarak bize uluyan köpekleri susturmak için.
İntikam! İntikam! İntikam!
Şehitlerimizin kanlı cesetleri üzerinde kanla, gözyaşlarıyla yazılı vasiyetname işte bu bir tek kelimedir!.. Namusu olan her fert, sinesinde Kürt kalbi çırpınan her insan, damarlarında Kürt kanı akan her genç bu vasiyetnameyi unutmamalıdır.
Onu infaz edinceye kadar uyumamalı, rahat etmemeli ve çalışmalıdır!
Dünün tarihini kanlarıyla yazan Kürt neslinin, kanlarıyla çizdikleri yoldan yürümek borcumuzdur!
Biz, kanlarımızla Kürt istiklalinin kızıl şafaklarını açacağız. Ruhlarımızdaki volkanlarla, Kürt kurtuluşunun alevli güneşini yaratacağız!
Dünya tarihi bize bakıyor. Şehitlerimizin gözleri bize mütevehcihtir!
Hürriyet ilahına sunduğumuz binlerce kurbanlar, kendileri için bizden bir türbe istiyorlar, hatıraları için bir abide bekliyorlar!
Bu abide, hür ve müstakil Kürdistan!
Bu abide, milletler camiası arasında şeref mevkini ihraz edecek olan müstakbel Kürt devletidir!
Şehitlerimizin ruhunu şad edelim!
Yaşasın kahramanlar yaratan Kürt milleti, yaşasın hür ve müstakil Kürdistan!

Vet. Dr. M. Nuri DERSİMİ
Wêngu Rêngî Hêrîdonî
Kullanıcı avatarı
admin
Mesaj Panosu Yöneticisi
 
Mesajlar: 211
Kayıt: Çrş Oca 28, 2009 11:30 pm
Konum: yönetici

Dön Kurdistandan Portreler

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir