gönderen azad_26 » Pzr Mar 07, 2010 4:58 pm
Yalnız AKP'nin 'Müslüman Kardeşleri'nin değil, 'Liberal Biraderleri'nin de yazdığı gazeteler ve konuştuğu TV'ler Brüksel'deki Vandalizmi bayram eder gibi karşıladılar. Roj TV'nin basılması onları çok sevindirdi. Remzi Kartal ve Zübeyir Aydar'ın tutuklanmasını, sanki Ergenekoncular tutuklanmış gibi karşıladılar.
Karmaşık analizlere ihtiyaç yok. AKP, topyekun saldırıya geçmiştir. Saldırı NATO çapında bir saldırıdır. NATO'nun merkezi olan Brüksel'de başlaması şaşırtıcı değildir.
AKP çözümün önündeki en büyük engeldir. Bunun kanıtı açıktır: Şu anda çözümün önünde hiç bir ciddi engel kalmamıştır; ordudaki muhafazakarlar kendi canlarının derdine düşmüşlerdir; CHP sayıları elli, altmış kişiyi geçmeyen bir 'yargı kliğine' dayanma dışında Türkiye'de anlamı olmayan zavallı bir partidir; MHP'nin etkisi Türkiye siyasetinde hiç bir belirleyici etkiye sahip olmayan 'Orta Anadolu' bozkırlarında boş yankılar bırakmaktadır. MİT AKP'nin yanındadır; Ordunun etkin kesimleri AKP'yle yanyanadır; TÜSİAD, MÜSİAD onunla dayanışma halindedir; Avrupa Birliği, NATO, ABD onun en büyük desteğidir. AKP şu anda çözüm yolunda adım atsa; Kürt kimliğini ve dilini resmen, yasayla, anayasayla tanısa, bu kimliğe ve dile sahip Kürtlerle, onların nasıl yaşayacaklarına dair müzakereye başlasa bunun önünde duracak hiç bir güç yoktur. Bunun önünde duran güç AKP'nin kendisidir.
AKP hem Türkiye'de Kürt coğrafyasına egemen olmak, hem de ABD çekildiğinde Kürdistan Federal yönetimini yalnızlaştırarak, onu teslim almak için, Kürt özgürlük hareketine savaş açmıştır. Çünkü Türk bölgesel emperyalizminin önündeki en büyük engel Kürt özgürlük hareketidir. O nedenle AKP Kürt özgürlük hareketini 'tasfiye' yoluyla Kürt halkını yaşadığı bütün 'parçalarda' hegemonyası altına almayı hedeflemiştir. PJAK Başkanı ile KNK Başkanı o nedenle aynı anda tutuklanmıştır. Ordu, CHP, MHP, yargı engellediği için değil, AKP Türk bölgesel emperyalizminin çıkarları nedeniyle stratejik bir saldırı başlatmıştır.
Bu saldırıya kapitalist medyada, eğer yanılmıyorsam, bir tek Oral Çalışlar açık bir dille karşı çıkmıştır. Saldırıların Türkiye'yle ilişkisine bir o eleştirerek değinmiştir. Ve şu gerçeği cesaretle dile getirmiştir:
''Kürt kimliği' temelli siyasi hareket, Türkiye içinde ve Avrupa'da çok önemli bir kitlesel temele sahip. Bu kitlesel güç, aynı zamanda, son derece dinamik ve akışkan. Muhtemelen gençlerin bir kesimi bu sürecin içinde dağlara yöneliyorlar. Topluluğun büyük çoğunluğu ise yasal alanda siyaset yapmayı tercih ediyor.
Kürtler kimlik taleplerinde ısrarlılar. Bu talepten herhangi bir 'operasyon' yoluyla vazgeçirilmeleri mümkün değil. Çok daha ağır baskılara rağmen vazgeçmedikleri kimlik taleplerinden, bundan sonra da vazgeçmeleri söz konusu olamaz.
Türkiye'nin Kürt açılımı, inandırıcı ve sonuç alıcı bir yerde değil. Avrupalıların ikna edilmiş ve operasyon için harekete geçirilmiş olması, Türkiye açısından bir başarı gibi görünebilse de, Kürt sorununda bu tür yöntemlerle 25 senedir etkili bir sonuç elde edilemediğini hatırlamakta yarar var.
Kürt sorununda yaşanan kriz ancak uzlaşma ile aşılabilir. Bu uzlaşmaya başlamak için de diyaloğa ve muhataba gerek bulunuyor.'
Şimdi Roj-TV'ye, KNK'ye ve BDP Brüksel Temsilciliğine yönelik saldırı karşısında aydınlardan beklenen tutum Oral Çalışlar tutumudur.
Bütün bu gelişmeler, Avrupa Birliği hedefine AKP ile ulaşarak hem askeri vesayete, hem de Kürt sorununda çözümsüzlüğe son verme şeklindeki liberal stratejinin temelsizliğini, bunu bilerek savunanların sahteciliğini, bunu bilmeden savunanların dar görüşlülüğünü gözler önüne sermiştir.
Şu anda Fırat'ın Doğusunda, askeri vesayetin TSK mensubu birlikleri değil, AKP'ye bağlı Adalet ve İçişleri Bakanlıklarının mensupları BDP'ye, legal DTK'ye karşı saldırı halindedirler. Binlerce insan zındanlarda. AKP Fıratın Doğusunda çözüm düşmanı güç haline gelmiştir.
Böyle bir AKP'yle her şeye rağmen AB üyeliğine seyahat etmeğe bel bağlayanlar için, AB ve NATO merkezi Brükselde yaşanan barbarlık gerçekleri görmek için fırsat olmalıdır.
Biz, bu köşede, aylardan beri sol, liberal aydın çevrelere 'uzlaşma'nın yollarını ısrarla anlattık. Onlara Batıda askeri vesayete karşı AKP'ye verdikleri desteğin haklı olabilmesi için, Doğuda çözümsüzlüğün partisi AKP'ye karşı BDP'yle birleşmek zorunda olduklarını anlattık.
Ya anlatamadık, ya da anlamadılar.
Artık uzlaşma umudu bitiyor ve 'kim kimi' diye özetlenen bir mücadele dönemine doğru adımlar atılıyor. Bu mücadelede 'ara yer' ne yazık ki yok. Herkes safını açıkça seçmek zorunluğuyla karşı karşıya geliyor.
Ya Kürt özgürlük hareketiyle birlikte barış, çözüm ve demokrasi için; ya da Kürt özgürlük hareketine karşı savaş, çözümsüzlük ve kaos için...
ANF.